Türkiye Yanıyor (2): ''Bütün ormanların gözetimi devlete aittir''
"Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk."
Cumhurbaşkanı Erdoğan''ın Marmaris''te afet bölgesinde çay dağıttığı görüntüleri görünce, aklıma hemen Victor Hugo''nun bu meşhur sözü geldi.
Gerçekten de yönetim, yardıma ihtiyaç duymayan insanlar istemiyor, kahraman olmak istiyor. Yardıma ihtiyaç duyulsun ki, AKP çözsün ve lideri, süper kahraman gibi gelip insanları kurtarsın.
Aksi halde, afet bölgesine yolları kapatarak uzun konvoylarla giriş yapmanın ve neticesinde çay dağıtmanın başka nasıl bir açıklaması olabilir?
Yabancı ülkelerden yapılan yardım taleplerini "aciz görünme korkusuyla" son ana kadar reddetmek de aynı düşüncenin tezahürü değil mi?
Oysa, nedir "acizlik"?
Sözlük anlamıyla acizlik, "bir işi yapmaya gücü yetmeme durumudur, beceriksizliktir, güçsüzlüktür."
Peki yangınları söndürmeye gücü yetiyor mu devleti yönetenlerin? Yetmiyor.
O halde bir beceriksizlik, güçsüzlük var mı? Var.
Vatandaş su taşıyor, ayran taşıyor, itfaiye erlerine yardım ediyor, yardım çağrısı yapıyor, vatandaş yangınların gidişatı hakkında bilgiyi bile birbirinden alıyor.
"Her şey yolunda, her şeyi biz en iyi yaptık, en mükemmel biziz" tavırlarıyla, doğru düzgün açıklama yapılmıyor, uçaklar bir "var" bir "yok" deniyor, biri çıkıyor "yetersiz", diğeri çıkıyor "yeterli ama bakımsız" diyor; hâlâ kimse sorumluluk almıyor ve itibar her şeyin üstünde tutuluyor.
Devletin vazifesi
Anayasamızın "Ormanların Korunması ve Geliştirilmesi" başlıklı 169''uncu maddesini hatırlatmakta fayda var:
"Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir."
Kazuistik bir şekilde yazılan Anayasamız, ormanların korunması hususuna da yer veriyor ve oldukça da detaylı bir şekilde meseleye açıklık getiriyor.
"Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir." Orman yangınlarının ardında birileri varsa, bu kişiler tespit edilmeli ve gereken yapılmalıdır. Ancak ormanları gözetmek de devletin sorumluluğundadır.
"Devlet, ormanların korunması için gerekli tedbirleri alır." Orman Bakanı, "Envanterimizde bir uçak dahi yok" diyor. Türkiye''de orman yangını açısından risk barındıran bölgeler dahi belli. Bu durumda, yangın söndürme uçağının bulunmaması, tedbirsizlik değil mi? Peki, bu tedbirsizlik, Anayasanın ihlali anlamına gelmez mi?
"Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir." Dikkat edin, devletin vazifesi bu. Vakıfların, yardım kuruluşlarının veya vatandaşların değil. "Yanan yandı, kalan topraklar turizmindir" de diyemezsiniz. Anayasa gayet açık.
"Devlet ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar." Ormanların yerine kolaylıkla oteller yapılabilsin diye değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan,"Uçak konusunda sıkıntının nedeni Türk Hava Kurumu''nun kendini yenileyememesidir" dedi.
Türk Hava Kurumu, devletin bir kurumu değil mi? Devleti, iktidar partisi genel başkanı ve cumhurbaşkanı olarak Erdoğan yönetmiyor mu? Bu durumda sorumlu kim?
Anayasal kurumlarla yapılan bu savaşın nedeni ne? Türk Hava Kurumu, Atatürk tarafından kurulduğu için mi devletin kurumu değilmiş gibi muamele görüyor?
Acılı zamanlar
Yangınlar hâlâ devam ediyor. Bölgede yaşayan insanların endişeleri büyük. Bugün yangından kurtulmanın, bir şeylerini, birilerini kurtarmanın derdindeler; yarın öbür gün, yangınlar sona erdiğinde de pek çoğu, geçimlerini nasıl sağlayacaklarının, afet bölgesi sayılmanın imkanlarından ne kadar süre ve ne kadar faydalanabileceklerinin derdine düşecekler.
Ekosistem ciddi zarar gördü. Çam balı üretiminde bir numara olan Muğla''da arı kovanları yandı. Bunların hepsinin domino taşı gibi olumsuz etkileri olacak.
Böylesine sıkıntılı bir süreçte, yangın için tedbir alınmadığı aşikârken, yetersizlik ve beceriksizlik hat safhadayken, vatandaşın sorunlarından kopuk yaklaşımlar, kötü giden tabloyu daha da vahim hale getirmekten başka bir işe yaramaz.