Amerikan İslâmı’nın yeni kıblesi!
Jennifer Lopez ve Celine Dion, S. Arabistan’ın başkenti Riyad’da mayo veya gecelik benzeri kıyafetlerle konser verdi
Lopez'in ardından devam eden konserlerde şarkıcı ve dansçıların, Kâbe'nin dijital görüntüsü önünde “performans” sergiledikleri görüldü.
Sosyal medyadaki tepkiler dışında, Türkiye dâhil İslâm dünyasından resmî düzeyde hiçbir ses çıkmadı.
***
Türkiye’de her konuda fetva veren Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan da herhangi bir açıklama yapılmadı. Buna karşılık, başkan yardımcılığı ve başkanlık dönemlerinde Vatikan’ın Türkiye’deki “dinler arası diyalog”, “İbrahim Yolu” gibi faaliyetlerine fikrî desteğiyle hatırladığım eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, bir açıklama yaptı ve şöyle dedi:
“Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da, İslam’ın hiçbir değeriyle bağdaşmayan bir eğlence festivalinde, Kâbe silüetinin tahkir edici basit bir sahne dekoru olarak kullanılması ve bunun birkaç kez tekrarlanması, bütün müminleri derinden yaralamıştır.
Müslümanların en yüce şiarının, bu tür gayr-i meşru ve gayr-i ahlaki etkinliklere alet edilmesi, kelimenin tam manasıyla İslam’ın harimi ismetini ihlaldir.”
Trabzon İstiklal gazetesinin ilahiyatçı yazarı, Ali Değermenci ise “Konser adı altında Kâbe’ye yapılan menfur hakaret!” başlıklı yazısında “Ne hazindir ki günümüz şartlarında Müslümanlar hem İslam’ın şahs-ı manevisini hem de bizzat kendilerinin can, mal, namus emniyetlerini hedef alan akıl almaz saldırılara maruz kalıyorlar. Bu saldırıların biri bitmeden bir başkası başlıyor. Son bir yıldır bunların en fazla can yakanı, insanlık değerlerini en fazla ayaklar altına alanı Gazze olayları idi. Şimdi ise ‘itikâdî boyut’ taşıması sebebiyle, saldırı manasında Gazze olaylarından daha da ileri, tarih boyunca bir benzeri görülmemiş yeni bir hadiseyle karşı karşıyayız.” diyerek bu sürecin, S. Arabistan ve Körfez ülkelerinin İsrail ile yaptığı İbrahim Anlaşmalarıyla başladığını belirtti.
Değermenci, “İbrahim Anlaşmaları dinlerarası diyalogun siyasi ve kültürel uygulamasıdır. Bu süreçte Suudi Arabistan yönetimine yüklenen misyon, hem dinlerarası diyalogu hayata geçirmek hem de son asırlarda ısrarla gündeme getirilen tevhid-i edyan, yani dinlerin birleştirilmesi projesine katkı sunmaktır.
Hatta bunun için yine Riyad’da Kâbe’ye alternatif olarak, Kâbe’den 26,5 kat büyük “İbrahim Evi” adı verilen bir bina yapılması planlandığı haberi de basına yansımıştı.
Bu saldırının doğrudan İslam’ı tahrip, tahrif ve tahkir için yapıldığında şüphe yoktur. İslam dünyasından ciddi bir tepkinin gelmemesi son derece kahredicidir.
Türkiye’de ise Mescid-i Aksâ’yı ‘kırmızı çizgimiz’ diye tanımlayan idareciler, acaba Allah’ın evi olan Kıblemiz Kâbe’ye yapılan bu aşağılık hakaret karşısında ne düşünüyor?
Böyle vahim bir saldırı karşısında suskunluk, İslam dünyasının kimlik ve şahsiyetinin yok olduğu manasına gelir. Bu da İslam düşmanlarının İslam coğrafyasını işgal iştihasını kabartır” dedi.
***
Aslında bu olay, “Her şey aslına rücu eder” sözünün ispatıdır. Orta Doğu için her şeyin aslı, Amon-Ra dinidir... Bu sebeple, Kâbe’yi bile İslam’ın değil, Amon-Ra dininin kıblesi hâline getirdiler.
Neden Amon-Ra dini dediğimi fazla açmak istemiyorum ama şu kadarını belirteyim ki insanoğlu başlangıçta ana rahmine tapıyordu; şimdi de durum pek değişmiş değil...
Türkiye’de ise başörtüsü, türban, imam-hatip diye yola çıkarak halkın dini duygularını istismar ederek iktidar olanlardan da muhalefetten de ses çıkmadı!
Oysa bu olay, Haçlı ordularının 1204 yılında İstanbul’u işgal ettiklerinde, Ortodoksların kutsal mabedi olan Ayasofya’da dansöz oynatmaları ve kürsüye çıkardıkları bir fahişeye şarkı söyletmeleri gibi bir işgal operasyonudur.