Bazen kendi kendime düşünüyorum… Bu kadar çok “görünür” olmak, gerçekten kıymetli mi?
Ya da şöyle sorayım, insan neden sürekli “görülmek” ister?
Yaşadığımız çağda görünürlük her şey gibi. Bir nevi para birimi.
Ne kadar çok görünürsen, o kadar önemseniyorsun sanki. Medya da bu oyunun başrol oyuncusu.
Siyaset mi? Medyasız yürümüyor. Ekonomi desen, reklamla dönüyor zaten. Sosyal hayatımız? O da medya üzerinden şekilleniyor. Hatta neye gülüp neye sinirleneceğimiz bile bir bakıma medya tarafından belirleniyor.
İşin korkunç yanı, bütün bu medya bombardımanı içinde, kültürümüz de yeniden şekilleniyor. Ama böyle tatlı tatlı değil. Resmen çekiçle dövülür gibi…
Kültür, artık tüketilen bir şeye dönüşüyor. İnsan da öyle. Eskiden “insan” derken bir derinlik, bir kimlik vardı ya, şimdi biraz daha "görünen bir nesne" olma yolunda ilerliyor gibiyiz.
Diyelim ki bir influencer var, adı neyse artık… Sürekli ekranlarda, her yerde. Ne yediğini, ne giydiğini, kiminle takıldığını paylaşıyor. Herkes ona özeniyor, bazıları deli gibi takip ediyor. Kimileri "ben de onun gibi olmalıyım" diyor.
Ama bir yandan da "ya bu da amma yapmacık" diye içten içe sinir olanlar var. İlgi duyulan birine aynı zamanda neden bu kadar nefret duyulur, düşündün mü hiç?
Medya çağının çelişkisi bu. Hem hayranız, hem rahatsız. Hem görmek istiyoruz, hem görünce içimiz daralıyor.
Aslında mesele çok basit, medya bize içerikle birlikte duygu da pazarlıyor. Sevgi, kıskançlık, öfke, hatta nefret… Paketli halde geliyor, sen de alıyorsun.
Ve öyle bir dönüşüm ki, değer yargıları darmadağın oluyor. “Kaliteli” olmak yerini “popüler” olmaya bırakıyor. “Derinlik” yerini “trendlere” teslim ediyor.
Yani işin özü medya sadece hayatımıza değil, kim olduğumuza da müdahale ediyor.
Bazen bir durup düşünmek iyi olabilir.
Görünmek mi önemli, yoksa gerçekten var olmak mı?
Bence hepimizin biraz görünürlük molası vermeye ihtiyacı var. Bir ekran uzağındaki hayat, gerçekten senin hayatın mı, yoksa sadece bir versiyonu mu?
Sen karar ver!
