Hukuksuzluğun olduğu yerde…
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin PKK elebaşı Öcalan’ın serbest kalması talebini de örtülü bir şekilde içinde barındıran Meclis’te konuşturma davetini konuşamadan, buna tezat bir şekilde, PKK’lı kişilerle telefon görüşmesi yaptığı iddia edildiği için tutuklanan bir belediye başkanına geçti gündem.
Doğruluğu mahkeme kararıyla kesinleşmemiş, on yıl öncesindeki kayıtlara dayanan bir iddia yerine, bu iddiaya dayanarak yapılan eylemlerin hukuki dayanağını değerlendirmeye almak isterim.
Zira, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in gözaltına alınmasının ardından yaptığı konuşmasında söylediği “Hukuksuzluğun olduğu bir yerde adil bir yönetim biçimi olmaz” sözlerini teyit etmek gerek.
Kayyum ataması
Belediye başkanlarının görevden alınması ve yerlerine kayyumla görevlendirme yapılması durumuyla ilk defa karşılaşmıyoruz. 15 Temmuz darbe girişiminin yol açtığı olağanüstü hal döneminin olağanüstü uygulamalarının kalıcı yapılmasıyla bu yöntem girdi hukukumuza.
Terör suçunun isnat edilmesiyle, görevden alınan kişinin yerine belediye meclisinin bir seçim yaparak kendi başkanını çıkarması yerine, özerkliğe aykırı olarak yürütme organı tarafından bir belediye başkanı görevlendiriliyor.
Eklenen hüküm merkezi idarenin yerel yönetimler üzerinde müdahale alanını genişleten, bu hâliyle dikey kuvvetler ayrılığına da anayasaya da aykırı bir hüküm.
Sonucunda ise, Esenyurt Belediye Başkanının gözaltına alınmasıyla ilgili CHP’nin tepkilerine karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Mevcut yönetime destek olacaksın. Siz rahatsız oluyorsunuz diye attığımız adımlardan geri durmayacağız” sözlerini duyuyoruz.
Oysa, bir belediye başkanının terörle bağlantılı bir suçtan göz altına alınması yürütmenin “attığı adım” değil, yargının faaliyetidir. Olayın hukuki değil siyasi olduğunun beyanı olan bu ifadeler, oldukça sorunludur.
Demokrasinin ihlali
Böyle bir durum, seçilmiş belediye başkanlarının yürütme organı tarafından görevden alınarak, yerine gelecek kişilerin de yine yürütme tarafından görevlendirilmesi riskini her zaman ve her başkan için olası kılmaktadır. Zira, mahkeme kararının ve yeni seçimin gerekmemesi, açıkça demokrasinin ihlalidir.
İmamoğlu’nun ahmak davasıyla ilgili demokrasi için tehdit olası senaryolar da önümüzdeki süreç için endişe vericidir.
Erken seçim ve anayasa değişikliği ekseninde tutulmak istenen siyasi gündeme bir de terör ile ilgili aşırı söylemlerin eklenmesi, seçim odaklı bir siyaset yapma tercihinin açık göstergesidir.
Ve asgari ücret, emekli maaşı, enflasyon, toplumsal şiddet olaylarının artması gibi milyonları ilgilendiren esas meselelerin konuşulmasının nasıl engellendiğinin…