Terör, medya ve güvenlik sorunu
Terör saldırısında can kayıpları yaşadığımız berbat bir haftayı bitirirken, öncelikle hepimize baş sağlığı, ölenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına da sabır dilerim.
TUSAŞ için güvenlik önleminin yetersiz olduğu, saldırı gerçekleştirilebilmesiyle anlaşıldı ancak terörle ilgili değerlendirmeleri işin uzmanlarına bırakıp, sonrasındaki sürecin yönetilmesinde yapılan yanlışların üzerinde durmak istiyorum.
Video paylaşımları
İçişleri Bakanlığı, saldırıya dair görüntülerin olayın hemen ardından sosyal medyada paylaşılması hakkında soruşturma başlatmış. Ancak soruşturması süren olaylara dair delil teşkil eden görüntülerin kamuoyuyla paylaşılmasına, çok sık rastlar olduk.
Haberleri takip ederken, sık sık bu görüntüler neden ve kim tarafından basınla paylaşılmış, diye düşündüren videolar görüyorum. Yani TUSAŞ saldırısındaki görüntüler ilk değil ancak terör saldırısı olması nedeniyle devlet güvenliği ve toplumsal düzenin korunması açısından, görüntülerin paylaşılması başkaca bir tehlike taşıyor.
Öte yandan, bina içinden yayılan görüntüler, ancak ilgili kurum tarafından servis edilebilecekken, bunun yerinden paylaşım yoluyla paylaşanların sorumlu tutulması da çözüm sağlamıyor.
Burada önce sorunu doğru tespit etmek gerek ki çözümü de doğru yerde arayalım.
Kuşkusuz bir terör saldırısının haber değeri vardır.
Ancak kamuoyunda panik ortamı oluşmaması için gereken bilginin aktarılması için video kaydının paylaşılması değil, yetkili kimselerce halkı bilgilendirici açık ve net açıklamalar yapılması, toplumda belirsizliğe dayalı bir panik oluşmasının önüne de geçecektir. Yanlış bilginin yayılmasını önlemenin yolu da yetkili kişilerce doğru bilgilerin açıklanmasından geçmektedir.
İnternetin kısıtlanması
Nitekim terör saldırı sonrası, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, terörle mücadelemizin terör bitene kadar devam edeceğine dair sosyal medya hesabı üzerinden açıklama yaptı.
Dikkat edelim, açıklamanın yapıldığı yer sosyal medyaydı.
Yani sosyal medya, devlet yetkililerin de halka ulaşma aracı.
Öte yandan, devam eden süreçte internet servisleri yavaşlatıldı.
Burada bir çelişki ve sorun olduğu oldukça açık.
Dezenformasyon tehlikesinin önüne geçmenin yolu, internet servislerini yavaşlatmak ya da kapatmak değildir.
Üstelik haberleşme özgürlüğünü sınırlandıran bu servisi kapatma kararının yasal bir alt yapısı da bulunmuyor.
Bu tarz olayları önlemede başarısız olunduğu kadar, olayların gerçekleşmesinin akabinde sürecin yönetiminde de ne yazık ki (üzerinde uzunca düşünülmesi gereken) bir başarısızlık var.