Çürümüşlüğe bir noktaya kadar alışmıştık
Kadın cinayetleri, çocuk istismarları, çocuk cinayetleri derken toplumsal şiddetten, bozulmuşluktan dem vururken aklıselim ve vicdan sahibi kimsenin aklının almadığı bir olayı duyduk. Bebeklerin hayatlarını hiçe sayan, onları ölüme sürükleyen -aralarında doktorların (!) da bulunduğu- bir grup çeteleşmiş, bu iğrençliği, bu vicdansızlığı sistematik ve organizasyonlu bir şekilde yapıyormuş.
Bir zincir hâlinde ne kadar zamandır sürdüğü belli olmayan bu kötülüğün, çeteleşme ile yapılmasını hâlâ aklım almıyor.
Oysa, özel hastanelerde “hasta üreten doktorlar” olduğunu hepimiz biliyorduk.
Bazı özel hastanelerde ufacık bir hastalık için hiç gerek olmadığını bildikleri hâlde pek çok tahlil, ultrason vs. isteyen doktorlara (özel hastanelere gidenlerimiz) elbet denk gelmiştir.
Yeterince hastası olmayan, “hastaneye kazandırmayan” doktorun (hangileri olduğunu bilmediğimiz bazı) özel hastanelerde pek fazla barındırılmadığını da duymuştuk.
Buraya kadar kabullenmiştik sanki bu çürümüşlüğü. Sesimiz çıkmıyordu da…
Henüz yeni doğmuş savunmasız minicik bebeklerin, bir ailenin en büyük mutluluğunun sebebiyken ellerinden alınıp, hayatlarıyla oynandığını duyunca, çürümüşlüğün bu boyutu, midemizi bulandırdı.
Çürümüşlüğü kanıksamak
Toplumsal çürümüşlük, gözle görülmeyen bir bakteri gibi aslında. Öyle sarıyor ki etrafımızı, alışıyoruz; farkında olmadan kanıksadığımız çürümüşlüğün parçası oluyoruz.
Normal bulduklarımız değişiyor, ahlaksızlığa, yolsuzluğa, haksızlığa -bizzat yapacak kadar çürümüşlüğün parçası olmasak da- sessiz kalarak dâhil oluyoruz.
Çürümüşlük, suskunluğumuzla büyüyor.
Bunda bizim payımız, yeterince karşısında durmayışımızda, çürümüşlüğün bizi içine çekmesine müsaade edişimizde…
Peki ya devletin payı? Cezalandırma sisteminin uygulamadaki yanlışlıktan dolayı caydırıcılıkta ve ıslahta yetersiz kaldığını konuşuyoruz son zamanlarda sık sık. Ancak devletin sağlayamadığı tek şey, adalet değil.
Devlet, sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getirmede de yetersiz.
Devlet, liyakatli atamalar yapılmadığı için becerisiz kimselerce yönetiliyor.
Sistem, hesap sormada yetersiz olduğu için yanlışlar sahipsiz; yanlışlığın sorumluluğunu alan yok.
Kötü yönetim
Evet, devlet hastaneleri yeterli sağlık hizmeti veremiyor, özel hastaneler ticarethane gibi yönetiliyor.
Peki, sadece hastanelerde mi durum böyle? Ya okullar? Aynı cümleyi okullar için de kuramaz mıyız?
Devlet okulları yetersiz olduğu için, özel okullar eğitimi bir kazanç alanı olarak ticarileştirmedi mi?
Devletin “sosyal devlet” olmadaki yetersizliği, çoğumuzu bu yetersizliğiyle; ekonomik durumu biraz daha iyi olanlarımızı ise en temel gereksinimlerimizi yüksek fiyatlara temin etmek zorunda bırakarak mağdur etmiyor mu?
Devletin sağlık ve eğitim gibi temel kalemleri gerekli ve yeterli şekilde sağlayamaması yetmiyor; bir de bunları para karşılığı sunan kurumları denetleme yükümlülüğünü yerine getirmiyor.
Toplumsal çürümenin liyakat, hukuksuzluk, ekonomik eşitsizlik gibi birden fazla yönü ve nedeni var.
Toplum geleceğine ciddi bir tehdit olan bu çürümüşlük nedenlerinin her birine yol açan her kimse, çürümeden sorumludur ve tüm sorumlular hesabını yargıya ve halka karşı vermelidir.