Tarih okumaları…

“ARAP demek, Müslüman demektir. Eski şaşaalı günlerine kavuşmak, hakları olan hilafeti geri kazanmak onların boynuna borçtur. Büyük kurtarıcı Şerif Hüseyin yanındaki ileri gelen Hicazlılar ile birlikte gerçekleştirdiği, alimlerin desteklediği ve Suriye Irak’ın da katıldığı 1916’daki son Arap ayaklanması, İslam’ı savunmak maksadı ile yapılmış haklı bir kıyamdı. Arapların amacı, Allah tarafından kendilerine verilmiş bir makamı geri almaktı.”

“Cumhuriyet inkılabı, Mithat Paşa zamanından beri Türk gençlerinin gördüğü bir rüya idi. Türkler dünyanın her tarafına yayılan sınırları ile büyük bir devlete ancak hilafeti gasp ettikten sonra sahip olduklarının farkında değillerdi.”

“Namaz bizim namazımızdı, kitap bizim kitabımızdı. Şahadet kelimesi dinimizin esası, zekât vergimiz, oruç perhizimizdi. Hac bizim memlekete yapılıyordu. Ama başımızdakiler daha okuduklarının anlamını bilmiyordu. Bir Arap alim, doğru dürüst Arapça bilmeyen herhangi bir fıkıh kitabını okumamış kişinin arkasında saf tutmaya mecbur kalırdı. Bizler üstün olduğumuz hâlde hakir görülürken. Hakir görülmesi gerekenler tepemize çıkıyordu.”

“Babamın söylediğine göre Sultan Abdülhamid kendisine ‘sendeki kabiliyetlerden faydalanmamı engelleyenlerin Allah müstahakını versin, şu devleti ele geçiren güruha bir türlü güvenemiyorum’ deyince babam da kendisine, ‘Zatı şahanelerinizin Arap bölgesinde büyük itibarınız var. Eğer oralara gelirseniz, devlet ve saltanat için aradığınız korumayı bulacaksınız’ demiş.”

“İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetime geldi ve Meşrutiyet ilan edildi. Mekke emiri Şerif Ali Bin Abdullah, yanında bulunan Sultanın görevlileri ve vezirleri ile birlikte vazifeden alındı ve yerine Şerif Abdülilah b. Muhammed, Mekke Emiri olarak atandı. Ancak görev yerine ulaşmadan vefat etti. Bunun üzerine İttihat ve Terakki Cemiyeti Şerif Ali Haydar b. Cabir b. Abülmuttalib’i, Mekke Emiri yapmak istedi. Ben de büyük uğraşlar sonucu emirlik hakkını talep etmesi için babamı ikna ettim.”

“İttihat Terakki yöneticileri babamın tayin edilmesinden dolayı babama çok kızmışlardı. Bu olay babamla bütün İttihat Terakki hükûmetleri arasındaki çekişmenin başlangıcı oldu. Bu çekişme en sonunda babamın Birinci Dünya Savaşı sırasında gerçekleşen Arap ayaklanmasının başına geçmesi ile sonuçlandı.”

Bu satırlar önce Ürdün Emiri, daha sonra Ürdün Kralı olan Kral Abdullah’ın ‘Biz Osmanlı’ya neden isyan ettik’ adlı kendi hayatını anlattığı kitabından alıntı.

Aslında bugün bize dayatılan bir anlayışın temellerinin nasıl atıldığını anlatıyor burada Abdullah. Elbette Osmanlı’ya değil İttihat Terakki’ye isyan ettik demek için çok da çabalıyor ama Arap olmakla doğuştan kazandığını düşündüğü yüceliğin de altını çizmeden edemiyor.

Türkleri, Osmanlı’dan ayrı gibi değerlendiriyor ama yine de Osmanlı’nın yüceliğinin kaynağını hilafete dayandırıyor. Lakin bu hilafetin de bir gasp vasıtası ile Türklere geçtiğini iddia ediyor.

Osmanlı’nın kudretini de Yavuz’la başlamış bir şey gibi tanımlıyor. Fatih Sultan Mehmet Han’ın halife olmadığını unutuyor. Ya da unutmuyor ama başka birçok bildiğimiz kişi gibi yok sayıyor. Her ne kadar İstanbul’a hayranlığını reddetmese de Osmanlı’nın başkenti İstanbul olsa da Osmanlı’nın büyüklüğünü inatla Halifeliği gasp etmesine bağlıyor.

Türkleri de açıkça aşağılıyor Kral Abdullah ve seçilmiş ırk olarak da Arap milletini tanımlıyor. Şimdilik kitabın başlarındayız. Eğer gündem müsaade ederse devamından da alıntılar yaparak paylaşacağım. Bugün muhatap olduğumuz tarihin kaynaklarının nereden geldiğini süreç içinde hep beraber daha da derinlemesine görme fırsatımız olacak o zaman.

Birinci Dünya Savaşı Sürerken Osmanlı’ya karşı askerî harekâta girişme sebebi olarak İttihat Terakki’yi göstermek, Almanlara karşı İngilizleri tercih etmiş olmanın kılıfından ibaret. Aynı İngilizler daha sonra da Fransız ortaklarına karşı Suriye’de de Dürzileri ayaklandırarak egemenlik kurmuşlardı.

Sonrasında petrolle kıymetlenen bütün o coğrafyanın da egemenliğini 2. Dünya Savaşı ile birlikte ABD’ye devretmişti İngilizler. ABD de aynı Osmanlı bakiyesi o toprakları küçük parçalar hâlinde özgürlüklerine kavuşturmuştu. 1960’lı yıllarda petrole kavuşmuş bir kaç Osmanlı kasabası dahi ülke hâline gelmiş ve Batılı sömürgecilerin menfaatlerine göre pozisyon almışlardı.

Şimdi bize bütün bunların sorumlusunun İttihat Terakki ve ardından da Cumhuriyet rejimi olduğunu söyleyenlerin tarihi kimlerden öğrendikleri de anlaşılıyor muhtemelen.

Yazarın Diğer Yazıları