Dünyayı etkileyen seçime bakış
Bugün Türkiye’nin gündeminden uzak ama şüphesiz tüm dünyayla birlikte Türkiye’yi de etkileyecek bir seçim, ABD başkanlık seçimi gerçekleşiyor.
Sürecin sona ermesiyle, Harris mi Trump mı önümüzdeki dört yıl için ABD başkanı olacak büyük oranda netleşecek.
Başlangıçta Trump’ın galip geleceği ihtimalleri biraz daha yüksek olsa da son anketlerin işaret ettiği isim Harris. Anket güvenilirliği aşina olduğumuz bir seviyede olduğu için anketlere dayanarak net konuşmak mümkün değil. Belli olan şey, “salıncak eyaletler” denilen bazı eyaletlerin oylarının sonuçlar için belirleyici olacağı. Salıncak eyalet, “NY’de demokratlar, Teksas’ta cumhuriyetçiler kazanır” gibi, net önermelerde bulunulamayan eyaletlere deniyor. 2014 seçimleri için bunlar Pensilvanya, Georgia, Michigan ve Wisconsin gibi eyaletler.
Tabii bir de ekonomi, seçmen için en belirleyici etkenlerden biri…
ABD başkanlık seçim usulü
Amerika’da başkanlık seçimleri, 179 yıldır, dört yılda bir kasım ayının ilk pazartesisini izleyen salı günü gerçekleştiriliyor.
2024 yılı için bu, 5 Kasım’a denk geldi. Ancak bugün, esas olarak, eyaletler başkanı belirleyecek olan ve toplamda 538 üyesi bulunan Seçiciler Kurulu için üye seçiyorlar. Eyaletlerin seçiciler kurullarının -en az 270 oyla- başkanı seçmek için bir araya geleceği tarih ise 17 Aralık. Buradaki seçimin sonucuna göre, yeni başkan 20 Ocak 2025’te göreve başlayacak.
Eyaletlerin çoğunda “kazanan hepsini alır” ilkesi geçerli olduğu için, oyların yarısından fazlasını alan aday seçiciler kurulunda yüzde yüz hâkimiyet kuruyor. Bu da nüfusları farklı eyaletler düşünüldüğünde, zaman zaman, tıpkı 2016 seçimlerinde olduğu gibi, en çok oyu alan adayın değil de en çok eyaleti kazanan adayın başkan seçilmesine yol açabiliyor.
Bu da ABD seçimleri için öngörüde bulunmayı daha da zorlaştırıyor.
Vaatlerden yola çıkarak beklentiler
Esas olarak Harris’in biraz pasif bir kampanya süreci yürüttüğünü söyleyebiliriz. Politikalarında Biden’dan farklılaşan pek fazla unsur bulunmuyor. Bu da Harris kazanırsa, ABD politikasının son dört yılda sürdüğü şekilde devam etmesi anlamına geliyor.
Öte yandan, Trump kazanırsa, kampanyası boyunca öncelikli gündem maddesi olan göçmenler üzerinde de ekonomi üzerinde de başkanlık sistemi içerisinde başkanın yetkileri açısından da önemli değişiklikler olması bekleniyor.
Bu kapsamda Trump’ın başkanlığında, sınır dışı etme hacminde artış olacağı belirtiliyor. Göçmenleri yakalamak adına federal birliklerin kullanılması, Orta Amerika ülkeleriyle güvenli üçüncü ülke anlaşmaları yapılarak sığınma talebinde bulunan insanların diğer ülkelere gönderilmesinin sağlanması, 2021 yılında Biden tarafından kaldırılan ve Müslüman çoğunluklu ülkelerden gelen insanların ABD’ye seyahatini sınırlayan yasağın geri getirilmesi, doğumla vatandaşlık kazanımının kaldırılması da göç meselesine dair yapılması beklenen değişiklikler.
En çok konuşulan vaat ise şüphesiz ekonomiye dair. Trump’ın “Önce Amerika” mottosu neticesinde ithal edilen ürünlere yüksek vergiler getirme, böylece yerli üretime olan talebi arttırma ve özellikle Çin'e yeni ticari kısıtlamalar uygulama, bu kapsamda ABD şirketlerinin Çin'e yatırım yapmasını engelleme, Trump’ın öne çıkan söylemlerini oluşturuyor.
Ancak uzmanlar endişeli. Zira böyle bir vergilendirme, ara mallara da vergi getirecek, enflasyon körüklenecek, şüphesiz diğer ülkelerin de buna bir karşılığı olacak ve böyle bir hamle dünya ticaretini etkileyecek.
Bazı düzenleyici kurumların başkanlığa bağlanarak başkanın gücünün arttırılması da düşünülünce Trump’ın başkanlığında dünya siyaseti nasıl şekillenecek belirsiz. Tabii bu belirsizlik, Harris’in başkanlığı için de geçerli; her ne kadar son dört yılın politikalarının devam edeceğini söylesek de son dört yılda dünya siyasetinde yaşananlar iyi bir gelecek portresi çizilmesini engelliyor.
Neticede, zaten bu iki aday arasında (hatta başlangıçta Biden ve Trump arasında) seçim yapmak zorunda bırakan ABD demokrasisinin geleceği de ticaretten göçe dünya siyaseti de gelecek konusunda haklı bir endişe taşıyor.