Ne süreci?

Abdullah Öcalan ile DEM Partisi yetkililerinin görüşmesi konusundaki talep Sayın Erdoğan’dan gelse idi aslında o kadar da şaşırtıcı olmayacaktı muhtemelen. Ama çağrıyı Devlet Bahçeli yapınca ezberler bozuldu.

Günlerdir de hep beraber bu durumu anlamlandırmaya çalışıyoruz. Sayın Bahçeli ise bulunduğu yerden bir adım geri atmasa da bahsettiği ve savunduğu görüşmenin Meclis çatısı altında olması yönündeki beklenti kendi kendine biraz gevşemiş görünüyor.

Ancak garip olan başka bir zamanda ve başka bir lider tarafından dile getirilmiş olsa destekleyecekler karşı çıkarken, karşı çıkanlar da destekler duruma geliyor. Ülke yine alışkanlıkları üzerinden tepki verenlerin kafa karışıklığı ile muhatap bir durumda.

AKP tarafının ise konu hakkındaki sessizliği malum. Açıkçası bu durumun getirisini, götürüsünü hesap etmekle meşgul görünüyorlar. Şu ana kadar bu açıklamalara açıkça destek vermemiş olsalar da açıkça karşı da çıkmadılar. Yeni bir çözüm süreci olmayacak şeklinde net bir kanaat var hükûmetin her kanadında ama adı çözüm olmayacak olan o süreci nasıl adlandırmak gerekiyor onu da bizimle paylaşmıyorlar.

Bir önceki yazımda da değindiğim gibi Barzani buna yeni bir çözüm süreci dese de, Bahçeli’nin son grup toplantısında meseleyi ele alış şekli farklı. Bahçeli, Türkiye’nin bir ateş çemberine sürüklendiği kanaatinde ve buradan çıkış yollarından birisi olarak da PKK ile olan 40 yılı aşkın çatışmaların bir şekilde sonlandırılması gerektiğini düşünüyor.

Tekrar edeyim, bunu Türkiye’de başka kim söylese şu ankinden çok daha büyük ve sert bir tepki alırdı muhakkak. Ancak Bahçeli ve MHP de bu tepkileri alıyor olsa da bir göğüsleme potansiyeli var elbette. Sayın Bahçeli’nin ısrarlı çağrılarına rağmen atanan kayyımlar ise toplumda kafa karışıklığı oluşturuyor.

Zaten bu çağrının kendilerine Erdoğan tarafından yapılmasını beklediklerini DEM tarafı da dile getiriyor. Ancak orada yaşanmış bir çözüm süreci travması var. Eğer durum Türkiye’nin Orta Doğululaştırılması sürecine karşı bir cephe daraltmak olarak düşünülecek olursa, bu direniş hamlesinin mimarının Erdoğan olması zaten oldukça zor görünüyor.

Bahçeli ile Erdoğan arasında burada bir fikir ayrılığı olduğu elbette reddediliyor. Bunun aksini beklemek zaten tuhaf olurdu. Yine de AKP’li kaynaklarla konuştuğumuzda kafalarının çok da net olmadığının altını bir daha çizmekte fayda var. Şu anda AKP tarafında kayyımlar yolu ile sürdürülen ve asıl amacı iç cepheyi tahkim etmek olarak tanımlanması mümkün olmayan bir strateji devam ediyor.

Sayın Bahçeli ise kayyum hamlesiyle görevden alınan Ahmet Türk ile görüşme konusunda bir kez daha kapıyı kapatmadı. Hükûmeti her konuda kayıtsız şartsız destekler görüntüsü verse de Ahmet Türk özelinde de olsa kayyumlara karşı da bir tavır geliştirmiş durumda.

MHP’den konu ile ilgili olarak Genel Başkan Yardımcısı Semih Edip Yalçın da bir gün önce konuştu ve Türkiye ekonomisinin de düzelme yolunun Bahçeli’nin gösterdiği bu yol olduğunu söyledi. Başından beri Orta Doğululaşma olarak tanımladığım sürecin en önemli parametrelerinden biri de zaten bu. Bir şekilde yoksullaşmış bir halka oradan çıkış yolu olarak sunulacak hemen her şeye karşı bir rıza oluşturmak çok daha kolay oluyor.

Eğer önümüze konulan çözümü kabul etmezsek çok daha zor zamanlar yaşayacağımız, bize bir şekilde bildiriliyor. Bu zor zamanlar konusunda birçok yorumcu ne alakası var diyor ama atlamamak lazım ki Türkiye ekonomisi hâlâ ve çok uzun zamandır dışarıdan çok kolay manipüle edilebiliyor. Üzerine bir de içeride bu durumu kazanca çevirmeye çalışanlar olunca sefalet çekenlerin durumu kaçınılmaz hâle geliyor.

O zaman bu konularda hükûmetin bütün unsurlarının aynı düşünüp düşünmediğine kafa yormamızın çok anlamı yok artık. Çünkü sonuçları itibarıyla durum bir bölge sorunu şu anda. Bölge sorunundan nasıl olup da tek parça hâlinde çıkabileceğiz diye her iyi niyetli aktörün düşünmesi gerekiyor elbette. Hamasete bulaşmadan bunu yapabilmek ise seçim kaybetme maliyetine katlanmak gibi bir sonuç doğurabilir. Dahası bugün bu darboğazdan bir şekilde çıksak bile eğitim ve üretim sorunlarımızı çözmeden kalıcı bir çıkış ihtimalimiz yok.

Evet bir iki dönem daha emekli maaşlarını ve asgari ücreti kurtarabiliriz belki ama sonra aynı suda bir daha yıkanmak zorunda kalırız.

Yazarın Diğer Yazıları