PKK seçim yapıyor Arap nüfus Türkiye’de
Türkiye, Ege’de EFES-24 adıyla bir tatbikat yaptı. Bu tatbikatta Türkiye’nin ürettiği 33 yeni silahın da denendiği belirtiliyor. Tatbikata 45 ayrı ülkeden 2 bin personelin de katıldığı belirtiliyor.
Tatbikata katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündemine Suriye’de, ABD’nin stratejisini çizdiği daha önce ertelenen ve şimdi 11 Haziran’da gerçekleştirmeyi düşündüğü bölücü terör örgütlerinin yapacağı seçim vardı. Bu seçimlerle, PKK, Suriye’de Arapları kovup Türkiye’ye sürerek boşalttığı alanda sözde devletin yerel yöneticilerini belirleyecek.
En az tatbikat kadar önemli olan bu konu, aynı zamanda, Türkiye’nin içinde bulunduğu açmazı gösteriyor. Kıymetli yıllarını teröre harcamak zorunda kalmış bir ülke olarak içinde bulunduğumuz kazanımlar ve kayıplar, millî çıkarlarımız açısından değerlendirilmeğe ihtiyaç duyuyor.
Mondros sonrası, Ermeniler dışında, Kürt ayrılıkçılara devlet kurma izni vermeyen Batı, şimdi ABD’nin öncülüğünde Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında tam tersini yapıyor. BOP planını kesintisiz uyguluyor.
Esasında, AB ve ABD, Atatürk dönemi dâhil, Kürt ayrılıkçılığını hiç ara vermeden daima desteklemiştir. Kürt Teali Cemiyeti’yle başlayan örgütlenme, sonrasında, Şeyh Sait isyanlarıyla dinî kimliği bürünmüş, başarısız olunca PKK ile devam etmiştir. Bugüne kadar verdiğimiz mücadelenin gerisinde, temelde İsrail’in çıkarları, arkasında ABD, destekleyici olarak da AB vardı.
Kısacası Türkler, Kurtuluş Savaşıyla Lozan’da kendilerine silah zoruyla bir devlet kursalar da, Batı’nın aklında her daim Sevr kalıcı oldu. Dolayısı ile Türk Devleti’nin başı beladan hiç kurtulmadı.
Bundan sonra da kurtulmayacak.
Burada asıl mesele Türkiye’yi yönetenlerin teröre karşı olup, onunla mücadele etmeleri değil. Bu onların zorunlu görevi. Asıl mesele, uyguladıkları strateji, politika ve gelecek planının olup olmadığı. Bir başka ifade ile nasıl bir yol ve yöntem izledikleridir.
Türkiye, Erdoğan iktidarlarıyla, teröre karşı başarılı bir silahlı mücadele etti. Bu doğru. Ancak, çok büyük strateji oluşturduğu söylenemez.
Şimdi, şu an içinde bulunduğumuz durum, bunun göstergesidir. İçinde bulunduğumuz süreçte ne var diyeceksiniz.
Birincisi, Suriye’nin toprak bütünlüğü, Esat yönetimi kadar Türkiye’nin güvenliği için daha da önemliydi.
Bozulmasına yardım ettik.
AKP iktidarları, BOP projesine taviz verdi. Tarıma açık hâle getirecekleri gerekçesiyle Türkiye’nin güney sınırındaki, mayınlı arazileri temizledi. Yetmedi, Arap Baharı’na “Emevi Camisi’nde namaz kılacağız” propagandasıyla, Türk kamuoyunun önemli bir kesimini ikna etti.
Emevi Camisi’nde namaz kılınca ne oluyorsa, iktidar kamuoyu ve taraflı basın, Türk Milletinin ve devletinin çıkarlarını, iktidarın popülist politikalarına kurban etti.
Böylece iktidarın ihvancı politikalarıyla, Batı’nın çıkarları eşleşti ve Suriye’nin toprak bütünlüğü bozuldu.
Mayınların temizlenmesiyle, Suriye’den geçişlere açılan Anadolu kapıları, tam da BOP’un istediği hâle getirilince, Suriye’de patlayan bombaların bir sonucu olarak, oradaki nüfus şimdi seçim yapılacak bölgeden Türkiye’ye aktı.
Suriye’den Anadolu’ya akan nüfus, Türkiye’nin demografik yapısını tehdit etmeğe ve beka sorunu olmağa devam ediyor. Dolayısı ile ABD’nin hareket stratejisini BOP planı çerçevesinde çizdiği yol, seçimlerle yeni bir aşamaya gelmiş görünüyor.
11 Haziran’da yapılacağı söylenen seçimlerin, büyük seçmen çoğunluğu olan Arap nüfusu Türkiye’de. Bu durum, Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve siyasi istikrarını bozduktan sonra Türkiye’nin kendi kalesine ettiği en büyük kötülük.
Sayın Cumhurbaşkanımız şimdi katıldığı EFES-2024 Tatbikatı’ndan sesleniyor: “Türkiye, bölücü örgütün teröristan kurmasına asla izin vermeyecek.”
Kim itiraz edebilir?
Lakin durum düzeltme çabaları göremiyoruz.
Seçimlere, Suriye’deki Esat yönetimi de karşı. Buna rağmen hâlâ Türkiye, bu yönetimle, olması gerektiği gibi diplomatik bir uzlaşı sağlayabilmiş değil. O bölgenin Türkiye’de yaşayan Arap nüfusuna yönelik bir düşüncesi de yok. Acaba yapılacak seçimler, Arap nüfusun ve nüfus göçertmenin ne anlama geldiğini iktidara anlatabilmiş midir?
Öyle ya, orada yaşayan bütün Arap nüfusu Türkiye’ye göçürürseniz, meydanın kime kalacağı ve yapılacak seçimleri kimin kazanacağı belli olmaz mı?