Sağ siyasette demokrasi sorunu

İster beğenelim, isterse beğenmeyelim, sol siyasette bir eleştiri kültürü var. Bu kültür solun sağa olan en büyük farkı. Bir de sağ siyaset hem tarihsel (sosyolojik) olarak ve hem de dini bakımdan sol siyasi davranışlardan farklıdır. Burada temel fark şudur: Sağ siyaset, (bu arada sağ siyasetten kastım, milliyetçi muhafazakâr, İslamcı siyasettir), tarihsel olarak gelenekçi olduğundan aşiret kültürünün en önemli özelliği olan “Bey’e (lidere)” bağlığı biat olarak algılar. Süreç içinde bu anlayış padişaha biat olarak siyasileşmiştir.

İkincisi, sağ kesimde dini değerler, sosyal yaşama yön vermesi bakımından oldukça etkilidir. Bu yönüyle de sağ kesimde “Cami kültürü” sosyal ve siyasal davranışlara yön verir. Bu kabulün gerisinde de imama uyma/ itaat anlayışı vardır. Dolayısı ile sağ siyaset ve kamuoyu, eleştiriyi, bir çeşit ihanet gibi algılar.

Peki, bunun siyasal yansımaları nedir?

Demokrasiyi, olması gerektiği şekilde içselleştirememektir.

Eleştiriyi günah yahut lidere itaatsizlik olarak görmeğe başladınız mı, onların yapacağı tüm haksız, hukuksuz uygulamaları “kol kırılır yen içinde” diyerek kabullenirsiniz. Bu durumda istediğiniz kadar adalet arayın, kesinlikle bulamazsınız. Çünkü, halen daha birey olamamışsınız.

Tam bu noktada, çok tartışılan bireycilikle bireyselliği birbirinden ayırmakta da fayda var. Bireycilik, bireyin özgürlüğüne ve haklarına öncelik veren bir felsefi ve toplumsal yaklaşımdır. Bireyin toplumdan bağımsız olarak kendi değerlerini ve amaçlarını belirleyebileceğini savunur. Bireycilik, bireyin kendi çıkarlarını toplumsal çıkarların önüne koyabileceği bir düşünce sistemidir. Bu yönüyle bir ideolojidir, felsefedir.

Bireysellik ise, kişinin/bireyin kendine özgü özelliklerini, kişisel farklılıklarını ve bireysel kimliğini ifade eder. Bireysellik, bir kişinin kendine has düşünce, duygu ve davranış biçimlerini vurgular. Yani bireysellik, bireyin toplumsal bir varlık olarak değil, kendine özgü bir varlık olarak görülmesini ifade eder. İdeoloji değildir. Kişinin aklı, zekâ kapasitesi, yetenekleriyle diğerlerinden farkını ifade ederken, onun salt sürünün bir parçası gibi görülmemesi gerektiğini anlatır. Bu durumda ben, hangi siyasi görüşten olursam olayım, kurşun asker gibi değilim ve kendime özgü farklarım var. Bu farklılığım sebebiyle de davranışlarım da farklı olmaktadır. Dolayısı ile bu ayrım, bireyin toplum içindeki rolünü ve bireysel haklarını anlamak açısından önemlidir.

Camide cemaatiz ama her birimiz farklı zekâ kapasitesine, farklı akıl potansiyeline, farklı yeteneklere sahibiz. Siyasal partinin üyesiyken de öyleyiz. Hepimizi bir robot sürüsü gibi görmemek lazım. Aynı durum aşiret olduğumuzda da geçerli. Her birimiz aşiretin, biri diğerlerinin tıpkısının aynısı olan biyonik insanları değiliz. Bu sebeple toplumsal ilişkilerde biat değil, bağlılık aranmalıdır. Bağlılık, temel koşullara ve verili haklara bağlıdır.

Üyesi bulunduğumuz sosyal yapının lideri karşısında hangi pozisyona sahibiz? Eşit miyiz yoksa liderin her istediğine itaat etmek zorunda olan, hiçbir kıymeti olmayan kimseler miyiz? Bu sorgulama, bizi, bireyin ne anlama geldiği sorusu kadar, hukuksal değerinin ne olduğu sorusuna götürür. Bireyin hukuku varsa ve bu hukuka, onun ilkelerine uygun olarak bağlılık gösteririz. Dolayısı ile eleştirirken de değerlerden, ilkelerden hareket ederek -varsa-bu sapmaları değerlendiririz.

Bu eyleme, eleştiri ya da sorgulama diyoruz.

Sosyal yapıyı canlı tutar.

Neden?

Çünkü, sorgulama yoksa, insanın en temel özelliği olan akıl devre dışı bırakılmış demektir. Aklın görmezden gelindiği bir toplumsal yapı hem demokrasi getiremez ve hem de geliştiremez. İşte tam da bu sebeple biat kültürü nedeniyle bireyselleşmeye izin vermeyen sağ siyaset, demokrasi üretemiyor diyebiliriz.

Çünkü insanı, bireysel özelliklerine, hukuka ve değerlere bağlılığına göre değil, biat edip etmeme yahut itaat özelliklerine göre değerlendiriyor. Böylece kişinin değeri lidere ne kadar eğildiğine ne kadar taviz verdiğine göre anlam kazanıyor. Eğer ortada bir dava varsa; davanın değerleri, hukuku, felsefi düşünüş biçimlerinden uzaklaşılıp uzaklaşılmaması önemini yitiriyor. Dava kişisinin değeri, davaya bağlılığın ötesinde, siyasi yapıya ve lidere bağlılıkla ölçülür hale gelir. Dolayısı ile bu siyasi yapı, söylem dışında demokrasi üretemiyor. Siyasal davranışları da demokratik olmuyor.

İçinde bulunduğumuz, yaşayarak şahit olduğumuz, tutuklamalar, gözaltılar, haksızlıklar söylediklerimizin görünür hale gelmiş çok somut örnekleridir.

Yazarın Diğer Yazıları