Ticaretin Damarları Tıkanırken
Süveyş Kanalı, küresel konteyner trafiğinin %30'u, küresel ticaretin %12'sinin geçtiği günlük 9 milyar dolarlık malın taşındığı, ticaretin ana damarlarından birisi.
19. Yüzyılın ortalarında inşa edilen kanal, birçok krizler atlattı. En bilineni 1956 yılında Mısır’ın Süveyş Kanalı’nı kapatması neticesinde Britanya ve Fransız İmparatorluklarına diz çöktürmesiydi.
Süveyş Kanalı yine bir krizle gündemde. Doğu-Batı arasındaki en önemli ticari koridorlardan birisi olan bölge, Kızıldeniz’in Bab el-Mendeb Boğazı çevresinde Yemenli Husi’lerin faaliyetleri nedeniyle tıkanmış durumda.
Önceki yıllarda bölgenin Afrika kıyılarında yoğun olan Somalilerin korsanlık faaliyetleri büyük ölçüde sonlanmış durumda. Bu sefer durum farklı. Husiler ise arkalarında İran’ın desteğini alarak, özellikle İsrail-Filistin çatışmaları sonrasında bölgeyi istikrarsızlaştırıcı birçok faaliyete girişiyor.
Husilerin bölgedeki ticari sevkiyatlara yönelik saldırıları, küresel ticaret üzerinde ciddi etkiler yaratıyor. BP gibi büyük petrol şirketlerinin bölgedeki faaliyetlerini durdurmuş durumda. Birçok taşıma firması ise şimdiden rotalarını değiştirmiş durumda. Ticaret, farklı güzergâhlar arayışına devam ediyor. Konteyner maliyetleri yüzde 15, Doğu-Batı arasındaki konteyner taşıma süresi ise 9 gün artmış durumda.
Husilerinin faaliyetlerinin yalnızca ticari değil, insani yardım alanında da etkileri yoğun. Afrika’ya aktarılan insani yardım malzemelerinin birçoğu, bu kanal üzerinden ulaşıyor. Bunun Afrika’ya olumsuz etkilerinin özellikle önümüzdeki dönemde yoğun olacağı öngörülüyor. Bu durumun Afrika’da, özellikle Sudan’da iç savaşı şiddetlendirmesi ihtimali bulunuyor.
Batılı güçler ne yapıyor?
Husilerin bu faaliyetleri, ABD ve İngiltere’nin Yemen’deki Husilere yönelik saldırılarına yol açıyor. Bu saldırılara Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi Arap ülkelerinin hava sahalarını açması ise bölgesel hegemonya savaşlarında Arap ülkelerinin İran’a karşı bir ön alma çabası olarak görülüyor.
ABD’nin bölgeye yığınağını artırdığı, Yemen’e havadan çok daha kapsamlı müdahaleler gerçekleştireceği, aynı zamanda denizden ateşlenen füzeleri de bölgeye gönderdiği son dönemde basına yansıyan haberler arasında.
Bu durum, deniz polisliği alanında ciddi çalışmaları bulunan İran için de bölgeye yığınağını artırması anlamına geliyor. Denizlerdeki son dönemdeki yığınak yapmaya İsrail de tepkisiz kalmış değil. Yeni jeopolitik sahanın denizlerde gerçekleştiği görülüyor.
Avrupa’nın ise bölgenin jeopolitik önemini geç de olsa kavradığı ve yeniden bir güç odaklanmasıyla bölgede gücünü hissettirmeye çalıştığı görülüyor.
Türkiye’nin durumu ne?
Türkiye, bölgedeki jeopolitik mücadeleye Sudan’daki Sevakin Adası’nı kiralayarak giriş yapmıştı. Sudan, artık düştüğü iç savaş nedeniyle Türkiye için güvenilir bir zemin olmaktan uzaklaştı. Türkiye’nin tutumu, bölgesel dinamiklerini gözetmek üzerine kurulu. İçinde bulunduğumuz kriz ortamında bölgeye ayırabilecek kaynaklarımızın kısıtlılığı da, dış politika seçeneklerimizi kısıtlıyor.
Başta Çin’den ithalat yapanlarla konuştuğumda ise, ithalata ilişkin keskin bir el freni çekilmiş gibi olduğu, bunun önümüzdeki dönemde etkilerinin daha fazla hissedileceği ifade ediliyor. Dış ticaret yönetiminin ilk aşamada ithalatın kesilmesine tutumu olumlu görülüyor. Uzun vadede ise tedarik zincirinin bozulması kaynaklı üretimde tıkanmaların yaşanması ihtimaline firmalarımızın şimdiden kendini hazırlaması gerekli.