Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Abdullah OSKAY
Abdullah OSKAY
Ticaretin Politikası

Türkiye'nin BRICS Flörtü

Uluslararası alanın yapısını ve devletlerin davranışını tanımlamak için birçok teori vardır. Bunlardan ana akım teoriler temelde iki tanedir. Realist teoriler ve liberal teoriler. Bu teoriler temelde güç veya değerler etrafında şekillenen kurumlara bakar. Realistler kurumları güçlü olanın şekillendirdiğini, liberaller ise ortak değerlerin şekillendirdiğini savunur.

BRICS Üyeliği: Adı Olacak, Kendi Olmayacak.

Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin BRICS’e başvurusu gündemin baş köşesindeydi. Türkiye, uzun yıllardır Batı ile yoğun ilişkileri olan bir ülke ve Batı ittifak sisteminin parçası bir ülke. Zaman zaman Batı karşıtı çıkışlar olsa ve Batı ile uzun yıllara dayalı iki tarafın da ikircikli tutumu bulunsa da, Batı ittifak sisteminden ve sağladığı güvenlik şemsiyesinden çıkma şimdiye kadar hiç sorgulanmadı. Geçtiğimiz dönemde Nato’ya ilişkin tartışmalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Nato’yu güncel tartışmaların dışında tutalım.” diyerek tartışmalara son noktayı koymuştu.

Türkiye ve Batı, uzun yüzyıllara dayalı derin ilişkilere sahip yapılar. Türkiye, Islahat Fermanından bu yana Avrupa Uyumunun veya Avrupa Devletler Sisteminin bir parçası. Türkiye’nin Batı ile ilişkileri, Batı tarafından farklı bir kültür olarak görülen Türkiye’yi kültür olarak dışlama eğilimleri yüksek olsa da, Batılı devletlerin yüksek çıkarları gerektirdiğinde Türkiye’yle ittifak yapma eğiliminden sapmasını engellemiyor. Aynı durum Türkiye için de geçerli. Bugün Rusya’nın tekrar canlanan yayılmacı politikaları ışığında da Batı, Türkiye’yle yüksek çıkarlar ışığında iş tutmak istiyor.

Türkiye’nin Batı ile olan ilişkilerine birçok alternatif hep önerildi. Türkiye, ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri olarak Batı’ya alternatif ve özerk yolları zaman zaman aradı. Çok vektörlü politikalar denilen bu politikalarla 2000’li yıllarda Afrika ve Latin Amerika açılımları hep bu strateji çerçevesinde şekillendi. Bu politikalarda nispi başarılar sağlansa da, Batı’yla olan bağ hiç kopmadı.

Uluslararası kurumlar bağlamında da Batı’ya alternatif zaman zaman gündeme geliyor. Daha önce Avrupa Birliğine çıkıştığımız bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan, “O zaman biz de Şanghay İşbirliği Örgütüne gireriz. Ekonomik İşbirliği Teşkilatını canlandırırız.” demişti.

Uluslararası kuruluşlar bağlamında düşündüğümüzde, başarılı uluslararası örgütlerin temel dinamiklerinde belli başlı özellikler var. Coğrafi, kültürel ve ekonomik yakınlık. Türkiye’de zaman zaman dile getirilen BRICS, ŞİÖ, EİT gibi yapılar bunları sağlamıyor, sağlamayacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Gerekirse ŞİÖ’ye gireriz.” dediği dönemde o kuruluşu anlamak için görevlendirilen bir arkadaşım, ŞİÖ’de yalnızca dört kişinin çalıştığını hayretle gördüğünü ifade etmişti. Tahran’da bulunan Ekonomik İşbirliği Örgütü ise, ekonomik birleşmesi olmayan, ticaret anlaşması ECOTA’nın 2008 yılından beri onaylanmayı beklediği bir örgüt. Bu örgütlerin içindeki üyelerde benzerlikler yok denecek kadar az. Bu da başarılı birleşmeleri engelliyor. BRICS de buna istisna değil.

BRICS Başvurusunun Gönderdiği Sinyal

BRICS, başarılı bir örgüt olmanın temel direklerini karşılamıyor. Üyelerin siyasi yapıları, ekonomik kalkınma benzerlikleri, coğrafi ve kültürel yakınlıkları yok. BRICS, kabaca beş benzemez. Doğru dürüst sekretaryası ve gelir modeli yok. Böyle bir yapıya üyelik başvurusu Türkiye’nin dış politika ve ekonomik seçeneklerine herhangi bir katkı sağlamaz. Sadece masada bulunmuş oluruz. BRICS başvurusu halihazırda uluslararası alana tek bir sinyal gönderir: “Türkiye, otoriter ve sistem dışı devletlerle daha fazla flört ediyor.”

Yazarın Diğer Yazıları