Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Abdullah OSKAY
Abdullah OSKAY
Ticaretin Politikası

Kazananı olmayan savaşta İsrail’e kalacak olan

Yahudiler, Mısır’daki sürgünlerinin ardından tarih boyu farklı diyarlarda yaşadı. Yahudiliğin sınırlar ötesindeki bu durumu, Yahudiler arasında gelişmiş bağlar oluşmasına ve bu bağlar sayesinde başta finans sektörü olmak üzere, birçok alanda öne çıkmalarına neden oldu. Yahudiliğin faizi diğer Yahudilere yasaklaması, Yahudi olmayanlara faizin yasaklanmaması gibi sebepler finansal ağların kalbinde Yahudiliğin daha da güçlenmesini sağladı.

Yahudilerin bu durumu, yüzyıllar boyunca Yahudilere karşı önyargıların da gelişmesinin temel nedeniydi. Yahudiler tarih boyunca oradan oraya sürüldüler, ayrımcılığa maruz kaldılar, öldürüldüler, soykırıma uğradılar.

Yahudilerin bu durumunu değiştirmek için yıllar içinde birçok plan ortaya atıldı. Yahudiler için Afrika’da veya Latin Amerika’da devlet kurma bunlardan bazılarıydı. Bunlardan en hırslısı ise, Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat’ta Mesih gelinceye kadar sürgün edilmiş olduğu kutsal topraklara dönmek yasak olmasına rağmen bunu gerçekleştirmek isteyen Siyonizm oldu.

1898 yılında Avusturya Yahudi’si Theodore Herzl, Viyana’da Dünya Siyonist Kongresi’ni topladı ve “Arz-ı Mevud” için planlar yapmaya başladı. Ulus devletler çağında Siyonizm, Yahudi Ulus Devleti için önemli bir araç olacaktı.

Birinci Dünya Savaşı, Siyonistler için istediği ortamı sağladı. Cemal Paşa’nın Suriye’de İngiliz güçleri önünden çekilirken Yahudilerin de yerlerinden taşınması, zaten ivmelenmekte olan Siyonizm için aradığı fırsatı verdi. ABD’nin İtilaf Devletleri’nin yanında savaşa girmesinde ana etkenlerden birisi, Yahudilere yardım etmekti. İtilaf devletlerinin diğerleri ise, Yahudilerin finansal gücünden savaş döneminde borçlanmak amacıyla yararlandı ve Siyonistlere istediği desteği verdi.

Bu desteğin sonucunda Balfour Deklarasyonu yayınlandı. Sykes-Picot-Sazanov Görüşmeleri sonucunda Osmanlı mirası paylaşılacak, Filistin’de de bir İsrail Devleti oluşturulacaktı.

İsrail Devleti, İngiliz mandası altında 1948’e kadar gelişimini sürdürdü. Araplarla İsrailliler arasında bu dönemde çatışmalar eksik olmadı. İngilizler 1948 yılında imparatorlukları iflas edip çekildiğinde ise, geriye bölgede Arap-İsrail çatışmasından başka bir şey kalmadı. Sonrası ise, Araplar ile İsraillilerin çok boyutlu çatışmaları oldu. Soğuk Savaş’ın nükleer silahlara dayalı dehşet dengesi ortamında büyük devletler, Orta Doğu’da şiddetli bir kukla savaşlarına giriştiler. Bu uzun soluklu kukla savaşlarının kazananı, ABD’nin bölgedeki kuklaları oldu. İsrail, topraklarını Arap devletlerinin hilafına kat be kat artırmıştı. Bölgede kalıcı barış çözümlerine ise, iki taraftan da karşı çıkışlar oldu. Oslo görüşmelerinde kalıcı çözüm için bastıran İsrail Başbakanı İzak Rabin’in 1995 yılında aşırılıkçı bir Siyonist tarafından öldürülmesi, tabuta çakılan son çivi oldu. Sonrasında şiddet, hiç durulmadı.

Şimdi Yaşanan Ne?

İsrail'in Gazze’ye yönelik saldırılarının üzerinden bir yıldan daha fazla süre geçti. 7 Ekim'den bu yana süregelen saldırılarda 17 binden fazla çocuk, yaklaşık 12 bin kadın ve toplamda 40 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti. 100 bine yakın insan yaralandı. Küresel tepkilere rağmen bu katliamlar durmadı. Şiddeti durdurabilecek uluslararası kurumlar, yetersiz ve sessiz kaldı. Avrupa Birliği, ABD, Kanada ve diğer Batılı bloğun üyeleri, değerlerinden taviz vererek, hatta değerlerinin alabora olmasına rağmen İsrail’in yanında durdu.

İsrail ve ABD’nin Orta Doğu’daki Planı Ne?

İsrail’in, 1948 yılından bu yana izlediği işgal politikası yalnızca Filistin’le sınırlı kalmadı. Özellikle son dönemde Gazze’de artan saldırılar, sivillerin ölümüne ve büyük bir insani krize yol açtı. Bölgedeki diğer aktörler de savaşın etkileriyle adım adım bölgesel çatışmanın içine çekildi. Lübnan, Suriye, Yemen ve İran gibi bölge ülkelerinin katılmasıyla bölgedeki tansiyon giderek yükseldi.

İsrail’in yayılmacı politikaları Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. İsrailli askerlerin kollarında bulunan peçlerdeki Arz-ı Mevud haritaları, Türkiye’nin de sınırlarını içerecek şekilde. Bu peçlerde Türkiye’nin güney sınırlarının da bu hayalin parçası olduğu net şekilde görülüyor. İsrail’in yayılmacı hedeflerine ülke içinde karşı çıkışlar olsa da, bu karşı çıkışlar oldukça cılız kalıyor. Netanyahu’nun otoriter politikalarını temelde orta düzey İsrailliler destekliyor. Karşı çıkanlar ise, Tel Aviv’deki kentli bir avuç orta sınıf.

İsrail’in genişleme politikasında ABD’nin rolü oldukça önemli. ABD, İsrail’i askerî, teknolojik ve ekonomik birçok boyutuyla destekliyor. ABD, İsrail’e her yıl milyarlarca dolar yardım sağlıyor. Bu yardımlar, İsrail'in Filistin’e saldırılarında finansman kısmında İsrail’i oldukça rahatlatıyor. ABD’nin siyasi ve diplomatik desteği de İsrail için çok önemli bir kaldıraç oluyor.

Türkiye’nin Stratejik Konumu

Türkiye, tarihsel olarak Filistin’i destekleyen dengeli bir politika izliyor. Bu denge politikasında İran gibi doğrudan hedef olmadan ince bir çizgi üzerinde yürümeye çalışıyor. Bölgede Kürtlere dayanan ABD’nin ve İsrail’in politikasını boşa çıkarmaya gayret ediyor. Bu amaçla Suriye ve Irak’taki askerî varlık bulunduruyor, merkezi Irak hükûmeti ile sıkı bir iş birliği yürütüyor. Her şekilde, süregiden gerginlik Türkiye’ye de sıçrama ihtimalini taşıyor.

İsrail’in 7 Ekim saldırılarından sonra bu köşede “Kazananı olmayan savaşa sürüklenen İsrail” demiştim. “Zulüm ile abat olunmaz” diye bir sözümüz devlet inşasında tüm herkesin aklındadır. İsrail, yalnızca zora dayanarak Orta Doğu’da devletini kuramaz, kursa da ayakta tutamaz. ABD’nin Irak’ta, Vietnam’da, Afganistan’da saplandığı bataklık benzeri bir bataklığa İsrail’in Filistin'de saplanması söz konusu. İsrail’in ABD’den farkı ise, çekilebilecek bir yeri yok. Ya toplumsal bir şizofreni içinde sağlıksız bir hâlde yaşayacak, ya da barışın yollarını bulmaya çalışacak. Bölgedeki kaosu durdurmanın yolu ancak buradan geçer.

Son olarak, Cumhuriyet Bayramınızı Atatürk’ün bir sözüyle kutlarım: “Yurtta sulh, cihanda sulh.”

Yazarın Diğer Yazıları