İsrail'in Türkiye'ye karşı vekalet savaşı ortağı: PKK/YPG

Bir yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, “İsrail yönetiminin, tamamen dinî bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır” sözleri hafızalardaki tazeliğini korurken; diğer yandan İsrail basınında, İsrail'in Türkiye ile kaçınılmaz savaşı için "Ne zaman?" sorusundan ziyade "Nasıl?" sorusuna cevap aranırken, İsrail ve Türkiye arasındaki en ciddi kırılma savaş olasılığını da gündeme getirdi.

Esad rejiminin Aralık 2024’te Suriye’de yıkılmasının ardından başlayan yeni dönemde ortaya çıkan gelişmelerin, Türkiye ile İsrail’i karşı karşıya getirmesi hiç şaşırtıcı değil.

Suriye’de Türkiye’nin desteklediği geçici yönetimin kurulması sonrasında, Türkiye’nin Suriye’deki askerî varlığını artırmaya yönelik adımları ile İsrail’in sözde kendi güvenliği için aralıksız bombardımanları ve işgali, ülkemizi İsrail ile karşı karşıya getirdi.

Bu gerilim, İsrail’in 2–3 Nisan 2025 tarihlerinde Türkiye’nin hava üssü kurmayı planladığı Humus’taki T4 ve Palmira ile Hama’daki askerî havaalanları başta olmak üzere çeşitli stratejik noktaları savaş uçaklarıyla bombalamasıyla daha da şiddetlendi.

Türkiye’nin Suriye’de kalıcı askerî üsler kurma çabalarını kendi güvenliği için “kırmızı çizgi” olarak tanımlayan İsrail, Suriye’de gerçekleştirdiği bombalamaların Türkiye’ye yönelik “açık bir uyarı” niteliğinde olduğunu belirtti.

Türkiye de İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarının, Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve istikrarını tehdit ettiğini ifade etti. Türkiye, İsrail’in Suriye’deki operasyonlarını ve saldırgan tutumunu bölgesel bir güvenlik tehdidi olarak değerlendiriyor.

“İsrail ve Türkiye arasında son yılların en ciddi kırılması” olarak yorumlanan ve hâlen yaşanmakta olan gerilimin, askerî güçler karşılaştırıldığında, İsrail’in Türkiye ile doğrudan bir çatışmaya girmesine kadar tırmanmayacağı açık. Türkiye, Suriye’de İsrail ile karşı karşıya gelmek istemediğini açıkça ifade etti.

İsrail ile Türkiye arasındaki gerilimin doğrudan bir savaşa dönüşme olasılığı oldukça zayıf. ABD’nin çok açık ve güçlü bir desteği olmadan İsrail’in Türkiye ile açık bir çatışmaya girmesi neredeyse imkânsız. Ancak İsrail’in, Türkiye’nin ulusal ve bölgesel tehdit ve terör unsuru olarak tanımladığı KCK unsuru olan PKK’nın kolu PYD/YPG üzerinden Türkiye’yi yıpratmaya yönelik dolaylı adımlar atması ve bir vekâlet savaşına girişmesi ise o ölçüde olası.

İsrail’in Türkiye’ye karşı başlatacağı bir vekâlet savaşında ortağının PKK/PYD-YPG olacağı apaçık ortada.

Suriye’deki YPG varlığı, bir yandan İsrail’in İran, Hizbullah ve IŞİD’e karşı bir tampon oluşturması yanında, Türkiye’yi bölgedeki varlığıyla engelleyerek İsrail’in Suriye’deki hareket kabiliyetini artıracak bir unsur. YPG, açıkça İsrail için bölgesel bir stratejik koz.

Suriye’de YPG’nin varlığı öteden beri Türkiye açısından zaten bir ulusal güvenlik tehdidi oluşturuyor.

Türkiye’nin yeni çözüm sürecinde PKK’nın silah bırakacağı iddialarıyla ortaya çıkan beklenti giderek cılızlaşsa da hâlen sürmekte. Ancak YPG en başından beri, terörist başı Öcalan’ın silah bırakma çağrısının kendilerini kapsamadığını açıklamış, silah bırakmayacağını duyurmuştu.

Suriye’nin yeni rejimine eklemlenecek görünen YPG’nin varlığı, ister Suriye’nin yeni yönetimine entegre olsun, ister özerk bir yapı olarak varlığını sürdürsün, Türkiye için yine de ulusal ve bölgesel güvenliği tehdit eden bir unsur olmaya devam edecektir.

Bir ABD ve İsrail ortak projesi ve aparatı olduğu iddia edilen, İsrail’in Suriye’yi işgaline göz yuman El Colani ile İsrail işbirlikçisi YPG’nin birlikte Türkiye için oluşturacağı tehdit ve tehlikeyi değerlendirirken, İsrail’in “İran’ın bölgedeki nüfuzuna karşı YPG’ye yardım ettiklerini” resmî olarak itiraf ettiği dikkate alındığında, başından beri Türkiye’ye karşı İsrail’in yanında yer alarak İsrail’i ve ABD’yi Türkiye’ye karşı tahrik etmeyi sürdüren YPG’nin, Suriye’de İsrail için vazgeçilmez bir ortak olduğu açıkça görülmektedir.

Suriye geçici Devlet Başkanı El Colani ve YPG elebaşı Ferhat Abdi arasında, YPG’nin “Suriye’ye entegrasyonu” için imzalanan anlaşmaya göre YPG’nin devlet kurumlarına katılacağı da dikkate alınırsa, YPG hangi biçime girerse girsin, Türkiye açısından tehdit oluşturmaya devam edecektir.

Bu yüzden, YPG’nin Suriye’ye entegrasyonu yoluyla kendisini feshediyor görünmesine imkân vermeden derhâl tasfiye edilmesi mutlaka gereklidir.

Her ne kadar Türkiye, “PKK ve farklı coğrafyalarda ve isimler altında faaliyet gösteren tüm uzantıları, nerede olduklarından bağımsız olarak bir an önce fesih kararını almalı, derhâl ve koşulsuz olarak silahlarını teslim etmelidir” dese de, eğer çözüm sürecinde YPG silah bırakma şartını yerine getirmeyecek olursa, Türkiye açısından PKK dolaylı da olsa tehdit oluşturmaya devam edecektir. Bu da çözüm sürecinin hiçbir anlam ve sonucunun olmadığını ortaya koyacaktır.

Bu yüzden tek çare, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle, “taş üstüne taş, omuz üstünde baş bırakmadan son teröristi bertaraf edene kadar terörle mücadeleyi sürdürmek” ve PKK’yı tüm uzantılarıyla birlikte imha etmek olmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları