Kimimize göre de biraz tuhaf olsa da!

Çocuk anne karnındayken, dış dünya ile irtibat hâlinde olduğunu ne eşim hamileyken ne de onu kucağıma aldığımda beni anlayabiliyor olduğunu hiç sanmıyordum.

Kırk beş yıl öncesinden bahsediyorum.

*

Ebeveynlerin sesli eylemlerinin anne karnındaki bebek tarafından algılandığı ve anne karnındaki bebeği rahatsız ya da mutlu edebilecek olduğunun bir zamanlar benim gibi bugün de milyonlarcası bilmiyordur, diye düşünüyorum.

*

Artık biliyorum ki bir bebek anne karnında da olsa bizimle iletişim hâlindedir, dolayısıyla bizler de o bebekle iletişim hâlinde olduğumuzu unutmamamız gerekir.

*

Doğumun gerçekleşmesi sonrasında dünyaya gelen bebek; önce çocuk, sonra da ergen olacaktır.

Yani tam da burada ‘Delikanlı’ ifadesi, ergenin ele avuca sığmayan biri olduğunu ve onun yerinde duramayacağını anlatır.

*

Çocuğun ergen olma hâli; yanlış yapma hâliyle eş değer olduğunu ve o yaştaki ergenlerin yalnız bırakılmaması…

Onlarla özellikle de o yaşlarda iletişimin koparılmaması…

Onlara karşı ne çok uzak ne çok yakın olunması…

Dışlanmaması ve bu sürecin -atlatılabiliyorsa eğer- sıkıntısız atlatılması…

Olamıyorsa da en az sıkıntıyla nasıl atlatılabilecekse, o şekilde yardımcı olunmasının bilinmesi gerekir.

*

Çünkü daha büyük sıkıntı tam da buradadır işte!

Ergenlik sürecindeki gençlerin asi olabilecekleri gibi bir o kadar da uysal, gereğinden fazla içe kapalı da olabilecekleri hiçbir zaman göz ardı edilmemeli bence.

*

Ne demek istiyorum?

Şunu demek istiyorum.

Ergenlik yaşındaki gençlerimiz beğenilmek…

Önemli olduğunun bilinmesini ve takdir edilmesini isterler.

En yakışıklı…

En güzel…

En akıllı kendilerinin olduğunu ve dünyayı parmaklarında oynatacaklarını düşünebilirler.

Bu bir süreç elbette.

O süreç de bir şekilde ömrünü tamamlayacak ve yerini başka bir sürece bırakacaktır.

Sonra bir gün bir sert kayaya rastladıklarında ya akılları başlarına gelecek ya da iyiden iyiye zıvanadan çıkacaktır.

*

Ergenlik çağındaki bir gencin her konuda bilgisi olur da bir tek kendisi konusunda -yeterli- bilgisi olmaz, olduğunu zanneder.

Her şeyi çok iyi tanır da bir tek kendisini tanımaktan uzak kalır -kendine yakın olduğunu düşünür- nedense?

Ne zaman ki hayatın acımasızlığını öğrendiklerinde, bu sefer de ‘Keşke!’ ile tanışmaya başlayacak, ‘İyi ki!’ diyememenin pişmanlığı içinde kıvranılacaktır.

*

Böyle olması hiç istenmese de ‘Keşke’ demenin üzüntüsünü yaşarken, diğer taraftan da ‘İyi ki’ diyememenin pişmanlığı yiyip bitirecektir onları.

*

İşte o zaman, evlatların ebeveynlerine en fazla ihtiyacı olduğu zamanlardır.

O nedenle sizin dünyaya getirdiğiniz evlatlarınıza;

Sizin gibi düşünmüyor diye…

Sizin gibi yaşamıyor diye kızmayın.

Evet o çocukların dünyaya gelmesine ebeveynleri olarak biz neden olduk, ama onlar bizim kendi dünyamızın çocukları değil.

Onları dünyaya getirirken, bizim dünyamızın içine, kendi dünyaları ile doğduklarını da unutmamak gerek.

Ve biz onlara sadece rehberlik edeceğiz.

Bekçilik değil!

*

Bu durum belki de kabul edilmesi zor olabilir.

Kimimize göre de biraz tuhaf olsa da

Yazarın Diğer Yazıları