İnanıyorum ki yüreği benim sesimi işitmişti!
Yaklaşık sekiz ayın sonrasında yeniden yurtdışı seyahatlerim başladı.
19 Ekim Cumartesi günü saat 17:00 gibi Almanya’nın Dortmund şehrindeki kitap etkinliğindeydim.
*
Geç kalmıştım biraz.
Nedeni ise uçağımın iki saat gecikmeyle kalkması ve bana o günümü kaybettirmesiydi.
Sıkıntı oldu mu?
Biraz oldu elbette ya, son birkaç saatini değerlendirebildim.
Ben fuarlarda biraz daha yeni dostlar edinmeyi, gurbetteki gençlerle hasbıhal olabilmeyi, gençlerin enerjisinden yararlanmayı seviyordum ya, varsın olsun onu da pazar gününe bırakmıştım.
*
20 Ekim Pazar günü sabah 11:00’de fuara gittik. Standımızın başına geçtik.
Dortmunt’tan, Almanya’nın diğer şehirlerinden, hatta Hollanda’dan gelen kitapseverlerle tanıştık.
Yeni dostlar edinmek çok güzel biliyor musunuz?
Yeni ve gencecik okurlarla konuşmak bana o kadar büyük heyecan ve bir o kadar da mutluluk veriyor ki anlatamam.
*
Benim ‘UNUTTUK’ adını verdiğim, aralarına yorumlarımı yazarak, gençlerin daha iyi anlayıp, yorumlayacak olduklarına inandığım ‘Gençler için NUTUK’ kitabım da vardı, kitaplarımın arasında.
*
Maalesef, Avrupa’da yurttaşlarımızın önemli bir kesimi Atatürk’e karşı müthiş önyargılı, hatta düşmanca dahi konuşabiliyorlar. Ancak gençlerin büyükler kadar katı olduklarını sanmıyorum.
“Hani ben fuarların en çok da yeni dostlar edinmeyi, yeni dünyalar tanıyor olmayı elbette gençlerle hasbıhal olabilmeyi, onların enerjisinden yararlanma tarafını seviyorum.” demiştim ya, gerçekten de öyle.
*
Henüz 19 yaşındaymış.
Adı Muhammed.
Sakallı…
Sakalları yeni çıkıyor.
Yumuşak ve kadife gibi bir sesi var.
Oldukça sakin.
Selam verdi.
Selamını aldım.
Beni bir güzel süzdü.
Yüzüme… gözüme… saçlarıma… konuşma şeklime baktı, sonra adını ‘UNUTTUK’ koyduğum aralarına gençlere yönelik olarak kendi yorumlarımı yaparak hazırladığım, ‘Gençler İçin NUTUK’ kitabıma takıldı.
Eline aldı… inceledi… sonra da Atatürk’le ilgili:
“‘Kötü’ biri olduğunu söylüyorlar.” dedi.
“Sen ne düşünüyorsun Muhammed?” dedim.
“Bilmiyorum, tanımıyorum Atatürk’ü. Bir taraf övüyor, diğer taraf yerin dibine sokuyor. Ben tanımadığım, yeterince bilgi sahibi olmadığım için de bir şey diyemiyorum.” deyip,
“Bana bu kitap neyi anlatıyor anlatır mısın? Atatürk’ü mü anlatıyor?” deyince, yaklaşımının masumane oluşunu da görünce kendisine:
“Evet hem Atatürk’ü anlatıyor hem de senin, benim, bizim ülkemizin kuruluş ve kurtarılış öyküsünü anlatıyor.” deyip, başladım 16 Mayıs 1919’dan, 29 Ekim 1923’e kadar dilim döndüğünce NUTUK’u kendisine anlatmaya.
Derken, yanındaki arkadaşları, sanırım fuarı dolaşmak istiyor olmalılar ki arada bir “Hadi” diyerek, Muhammed’i uyarıyorlardı…
Muhammed:
“Ben daha sonra gelip sana sorularımı sorabilir miyim?” dedi.
“Elbette memnuniyetle” dedim.
Gitti ve yarım saat sonra tekrar geldi.
Bu sefer bana bakarken yüzü tebessüm ediyordu.
Daha sıcaktı…
Donuk ve soğuk değildi.
Anladım ki küçücük de olsa onun çekincelerine dokunmuş olmalıydım.
Sonra biraz daha sohbet ettik.
Konuşmamızın sonunda mutlu olduğunu hissettim.
Anlattıklarımın aksine bir şey söylemiyor, sadece dinliyordu.
Belli ki Atatürk’ü kötüleyenleri de öyle dinliyordu.
*
Sonra bana teşekkür etti. “Bize sizin anlattığınız gibi anlatmadılar.” dedi.
Kendisine; “Kulaktan dolma sözlere kanma!” dedim.
“Belki ben de yanlış söylüyor olabilirim. Belki seni ikna etmek istiyorumdur. Eğer sen sahiden Mustafa Kemal Atatürk’ü tanımak istiyorsan onu, mutlaka değişik kaynaklardan okumalısın.” deyince, yine yumuşak ve sakin bir ses tonuyla:
“Okuyacağım. Onu tanımak istiyorum.” dedi ve sonra da bana teşekkür ederek gitti.
*
19 yaşındaydı…
Öyle söylemişti kendisi.
Mustafa Kemal’i kötü anlatanlara karşı belki de “Bir ülkeyi kurtaran bir lider, nasıl olur da kendi milleti için bu kadar kötü olabilir” diye düşünüyor olmalıydı.
Doğrusu ben de öyle düşünüyorum!
“Kötü olan O değildi. Akılları onu anlamaya yetmeyenler olsa gerek.” dedim, Muhammed’in arkasından.
*
Ama çok beyefendi inançlı bir evladımızdı.
Onunla tanıştığıma ve konuştuğuma sahiden de çok memnun olmuştum.
Teşekkürler Sevgili Muhammed.
“Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetine sahip çık lütfen” dediğimde o arkadaşlarıyla beraber başka stantları dolaşmaya başlamıştı bile.
İnanıyorum ki yüreği benim sesimi hissetmişti.