Bilardo stratejisi
Şimdi, şu an, yeni gündem üzerinden ülkemin siyaset manzarasına bakalım mı?
Buyurun.
-PKK, Demirtaş’ın adaylığına kırmızı kart göstermiş.
-PKK, CHP’nin destekleneceğinden söz etmiş.
-AYM Başkanı Cumhurbaşkanı’nın da katıldığı yemin töreninde, “Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymanın zorunluluk” olduğunu söylemiş.
-Eski İçişleri Bakanı AKP’li Efkan Âlâ, Diyarbakır’da yaptığı konuşmada “Sizinle sessiz devrim yaptık” demiş.
Bilardo oynamasak bile, hakkında az çok bilginiz vardır değil mi? Deliğe göndermek istediğiniz topu belirler, sonra gözünüze kestirdiğiniz bir başka topu onun karşısındaki bir hedefe çarptırırsınız. Karşı top vurulunca gider deliğe atacağınız taşa ya da topa çarpar ve onu hedefe yönlendirir. Böylece iyi bir vuruş yapmışsanız amacınıza ulaşırsınız.
PKK, her seçimde, sağ seçmeni sandıkta Cumhur İttifakı’na yönlendirmek için topu, bilerek ve isteyerek CHP’ye çarptırıyor. Çarpmanın etkisiyle, yönlendirilmek istenen hedef kitle, sandıkta tam da istenen konumda yer alıyor.
Genel seçimleri hatırlayın.
PKK ne yaptı?
CHP’yi destekleyen açıklamalar yaptı.
AKP de bunu aldı videolar hazırlayarak, kullandı.
Sonuç, top delikte.
İşte “Büyük akıl” böyle seçim kazanıyor, ya da kazandırıyor.
Soruyorum: PKK’nın hamisi kim?
ABD!
Yani dış güç, açık ve net olarak, bütün çıplaklığı ile ortada. Kendini saklamıyor. “Beraber değiliz” demiyor.
Buraya kadar anlaşılmayan bir şey yok sanırım.
Devam edelim ve madalyonun ikinci yüzüne bakalım: Yine sol felsefeden hareketle HDP, yahut DEM Parti kiminle iş birliği yapıyor?
CHP ile.
Şaşırtıcı değil mi?
Düşünsenize DEM’in ezeli amaçları (Türkiye’yi bölmek yahut özerklik) ile Atatürkçü olduğunu söyleyen bir parti arasında iş birliği yapmanın mantığı var mı?
Türkiye’yi kuran ile Türkiye’yi bölmek isteyen el ele seçime gidiyor.
Paradoksa bakın.
Öyle ise?
Ya ikisi de davasına/amacına ihanet ediyor yahut ikisi de ortak bir oyunun parçası.
Bu durumda akıl sahibi olarak bizim “siyasi oyun kurucular, siyasal aktörlere rol mü dağıtıyor” diye sormamız lazım. Çünkü ortada duran şeyde bir çarpıklık var.
Tezat var.
Cevabını siz verin lütfen.
Bunu yaparken, Efkan Âlâ’nın “sessiz devrim yaptık” lafını da bir kenara yazın.
Nasıl bir “Sessiz devrim yapmışlar” acaba söylese de bilsek?
Bunu şimdilik bilemeyiz.
Ne zaman bileceğimiz de belli değil. Ancak bu cümleyi DEM seçmenine; “Yeniden açılım yapabiliriz” mesajı olarak yorumlayanlar var. Şu sıralar, “açılım” sözcüğünü sıkça duyduğumuzu da belirtelim.
Öyle ya, malum, hedefte Anayasa reformu (!) var.
Türkiye’de siyaset, siyasi aktörlerin rol karmaşası sebebiyle çarpık durumda. Rol karmaşası, çünkü siyasal aktörler gerçek rolünü oynamıyor.
Gerçek rol hangisi?
Her bir siyasi aktörün, kendi kimliğini yansıtan, siyasi amaç, hedef ve “davam” dediği ideolojik kimliği ile tutarlı olan davranışlardır. CHP bu durumun en belirgin örneğini vermektedir.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın haklı söylemi de iktidarın; “Adalet ve Kalkınma” davasıyla, aynı zamanda, “Anayasaya sadakatle bağlı kalacağım” yeminiyle tarih önünde yaşadığı en büyük çelişkidir.
MHP’nin çelişkisi ise, hem önceki gün, Cumhuriyete “darbe” diyen, ortaokullarda Kürtçe ders veren HÜDA PAR belediye başkan adayı ve partisiyle omuz omuza muhalefete karşı seçim yürütmek ve hem de milleti sefalete iten Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminde ısrar etmektir.
Elbette bu ve benzeri siyasal davranışların faturası ekonomiye yansımakta ve ödemeyi de millet yapmaktadır.
İster muhalefet ister iktidar tüm siyasal alanı, kendi içinde rol karmaşası yaşıyor. Durumun özeti budur. Bu anlamda fikrî tutarlığı düşük, niteliksiz bir siyasi temsil sorunuyla karşı karşıya olduğumuz söylenebilir.