Yeni Anayasacılar 'devletin dini...'' diyebilecekler mi?

Yeni Anayasa tartışmaları, Türkiye''yi saran yangınların gölgesinde kaldı.

Önce şu soruyu sormalıyız. Zamanımızda "İslâm" deyince ne anlaşılıyor? IŞİD, Taliban, Boko Haram, El-Kaide, mezhepçilik, şiddet, kelle uçurma, tecavüz, kadını eve kapatma, cariyelik... Türkiye''ye dönersek -dindarları tenzih ederim- gücü ilahî kudret görme, kayırma, soyma, kendisine bey''at etmeyeni düşman görme... Menfî ne varsa bir bir akla geliyor.

Mustafa Kemal, Nutuk''ta, yeni Teşkilât-ı Esasiye Kanunu''nun ikinci maddesi "Türkiye Devleti''nin dini din-i İslâmdır." sözünün nasıl ortaya çıktığını anlatır.

Mustafa Kemal, 16 Ocak 1923''te İzmit''te gazetecilerle bir araya gelir. Yeni anayasaya tartışılmaktadır. Tasvir-i Efkâr sahibi Velid Ebüzziya yekten sorar: "Yeni hükûmetin dini olacak mı?"

Mustafa Kemal''in izahından anlıyoruz ki, başından beri "Devletin dili olur; o da Türkçedir ama dini olmaz." düşüncesindir. Ancak, halk bu sözü hazmetmeye hazır değildir. "Olacaktır." der. Nutuk''ta, "Olacaktır." sözüne gelmeden önce fikrini açar, tereddütlerini ortaya koyar:

"İtiraf edeyim, ki bu suale muhatap olmayı hiç de arzu etmiyordum. Pek kısa olması lâzım gelen cevabın o günkü şerâite göre ağzımdan çıkmasını henüz istemiyordum. Çünkü, tebaası meyânında edyân-ı muhtelifeye mensup anâsır bulunan ve her din mensubu hakkında âdilâne ve bî-tarafâne muamelede bulunmaya ve mahkemelerinde tebaası ve ecânib hakkında seyyânen tatbik-i adaletle mükellef olan bir hükûmet, hürriyet-i efkâr ve vicdana riayete mecburdur. Hükûmetin; bu tabiî sıfatının, şüpheli mana atfına sebep olacak sıfatlarla takyîd edilmesi elbette doğru değildir. / ''Türkiye Devleti''nin resmî dili Türkçedir.'' dediğimiz zaman bunu herkes anlar. Hükûmetle muamelât-ı resmiyede, Türk dilinin cârî olması lüzumunu herkes tabiî bulur. Fakat, ''Türkiye Devleti''nin dini, din-i İslâmdır.'' cümlesi aynı sûretle mi tefehhüm ve kabul edilecektir? Bu, bittabi, izah ve tefsire muhtaçtır." (Nutuk, 1927, s. 510-511).

Ayrıntılı açıklamasının sebebi, Afyon Karahisar) milletvekili Hoca Şükrü Efendi''nin (İsmail Şükrü Çelikalay), 15 Ocak 1923''te "Hilâfet-i İslâmiye ve Büyük Millet Mecli­si" başlıklı bir risale yayınlamasıdır.

Mustafa Kemal o sıra İzmit''teydi. Risalenin bütün milletvekillerine dağıtıldığını orada öğrenir. Hoca Şükrü Efendi, bu risalesinde: "Saltanatın Hilâfet''ten ayrılıp kaldırılmasının Müslüman kamuoyunu şüphe ve üzüntülere düşürmüştür... Hilâfet demek hükümet demektir. Hilâfetin hak ve yetkilerini yok etmek hiç kimsenin, hiçbir meclisin elinde değildir." der ve ekler: "Halife nasbı ümmet üzerine vaciptir."

Meclis''te bir grup milletvekili "Halife Meclis''in, Meclis Halife''nin­dir." görüşünde ısrarcıydı. Öyle ki, Halife devletin başı, Meclis ise bir "danışma kurulu" olacaktı.

Siirt Mebusu Hoca Halil Hulki ve arkadaşları karşı risale yazarlar.

Yeni anayasada ısrar edenler, geçmişteki bu tartışmaları göz önünde tutmaları gerekir. Bunun ötesinde; dönemin dünya hâli, fikrî gelişmeler, Osmanlı sahasının nelerden ve niçin etkilendiği derinliğine tahlil edilmelidir.

Düğüm noktası laiklik. Önümde üç kitap duruyor: 1- Ord. Prof. Ali Fuad Başgil: Din ve Laiklik, 2- Prof. Dr. E. Ruhi Fığlalı: İslâm ve Laiklik, 3- Dr. Durmuş Hocaoğlu: "Laisizm''den Millî Sekülerzm''e.

Haftaya bu üç kitap üzerinde duracağız.

Yazarın Diğer Yazıları