Adalet yürüyüşü ve Kemal Kılıçdaroğlu

Kemal Kılıçdaroğlu’nun yargılanması yeterli mi?

Ülkemizde siyasetçilerin akıbetini, seçmenin korkusuna dönüştürmek mümkün mü?

Ülke gündemi her gün bir olayla değişiyor. Ekonomi hariç her şey gündemimizde var.

Artık olaylar dizi filmler gibi ele alınmaya başladı. Televizyonları her açtığımızda işlenen cinayetlerin yeni görüntüleri ve bunları yorumlayanlar ile karşılaşıyoruz. Arkası yarın kıvamında olaylar saniye saniye ele alınıyor!

Olaylar ve arkasındaki sırlara vakıf olamadan, sosyal medyada paylaşım yapan ünlü/ünsüz muhalif düşüncede olanların soruşturma/yargılama gündemlerine geçiyoruz!

Eskiden üçüncü sayfa haberleri olabilecek haberler manşetlerde, manşet haberler ise üçüncü sayfa haberlerine dönmüş vaziyette!

Öcalan TBMM’de konuşsun mu? Son sayfa haberlerine düştü!

Dokunulmazlıkları olan bazı vekillerin, VIP’den neler geçirip geçirmediğini merak ettirecek istifalar şimdi gündeme arka sayfadan giriyor gibi(!)

Böylesine yoğun gündeme Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yargılanma sürecini de dâhil ediverdiler. Artık isteyen istediği konuda konuşmakta zorlanmaz diye düşünmüş olmalılar(!)

O hâlde bizde gündemi demokrasiden yana yazalım.

Demokrasi istediğiniz gibi kullanabileceğiniz bir araç değildir. Birbirine saygılı, hesap verebilirlik anlayışı ile yönetenlerin denetlenebildiği, hiçbir kimsenin düşmanlaşmadığı ve öteki olmadığı bir hayat biçimidir.

Demokrasinin temeli, farklı siyasi görüşlerin serbestçe ifade edilmesi ve rekabet edebilmesidir. Ancak, bir siyasetçinin, rakibine yönelik siyasi eleştirileri nedeniyle yargılanması, bu temelin sarsıldığının açık bir göstergesidir. Bu durum, yalnızca adalet sisteminin tarafsızlığına gölge düşürmekle kalmaz, aynı zamanda demokratik süreçleri de tehlikeye atar.

Siyasi tartışmalar ve eleştiriler, demokratik sistemlerin vazgeçilmez unsurlarıdır. Bir siyasetçinin, siyasi rakibine yönelik sözleri nedeniyle yargılanması, siyasetin doğasına aykırıdır. Bu tür yargılamalar, siyasi rekabetin adalet mekanizması yoluyla engellenmeye çalışıldığını gösterir. Demokrasi, iktidarın hoşuna gitmeyen görüşlerin bastırılması değil, tam aksine, bu görüşlerin serbestçe ifade edilmesiyle güçlenir.

İktidar partisi, devleti yönetme yetkisini seçimlerle kazanır. Ancak bu yetkiyi kendi siyasi çıkarlarını korumak için kullanamaz. Devlet ile iktidar partisi arasındaki sınırların bulanıklaşması, “parti devleti” kavramını doğurur. Bu, devletin tüm vatandaşlara eşit mesafede durma ilkesini zedeler ve devletin bir parti aracı hâline gelmesine yol açar. Böyle bir sistemde yargı, bağımsızlığını yitirir ve siyasi bir baskı aracı olarak kullanılır.

Muhalif siyasetçilerin yargılanması, otoriter rejimlerin en belirgin özelliklerinden biridir. Siyasi eleştirileri bastırmak için yargı gücünün kullanılması, demokratik bir yönetimde kabul edilemez. Böyle bir ortamda siyasi rekabet adil koşullarda gerçekleşemez. Çünkü muhalefet sürekli bir yargı tehdidi altında tutulur. Bu da demokratik seçimlerin meşruiyetini sorgulanır hâle getirir.

Gerçek bir demokrasi yanlısı, siyasi rakibinin yargı yoluyla susturulmasını asla savunamaz. Siyasi rekabet, fikirlerin ve projelerin yarışmasıdır. Rakiplerin yargı eliyle saf dışı bırakılması, siyasi etiğe aykırıdır ve uzun vadede toplumsal barışa zarar verir. İktidarda olan siyasi yapı, muhalefeti bastırmak yerine, demokratik normlara uygun hareket ederek rekabet etmelidir.

Yargının, siyasi düşünceleri bastırmak için bir araç haline getirilmesi, tarihe ve millete karşı işlenmiş bir suçtur. Hukuk sistemi, siyasi tarafsızlık temelinde işler. Yargı, siyasetçilere “siyaset dersi” vermek için değil, hukukun üstünlüğünü sağlamak için vardır. Eğer yargı, siyasi amaçlar doğrultusunda kullanılırsa, hukuk devleti zedelenir ve toplumda adalet duygusu ortadan kalkar.

Siyasetçilerin siyasi faaliyetleri nedeniyle yargılanması, demokrasinin temel ilkelerine aykırıdır. Bu durum, yalnızca bireysel hak ihlallerine değil, toplumun tamamına zarar verir.

Yargı bağımsızlığı ve siyasi rekabetin adil koşullarda sürdürülmesi, demokrasinin olmazsa olmazlarındandır. Bu değerleri korumak, sadece siyasetçilerin değil, tüm toplumun sorumluluğudur. Aksi takdirde, otoriterleşen bir yönetim biçimine doğru hızla yol alınır ve bu tüm ülke için büyük bir tehdit oluşturur.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun yargılanması suça karşı bir yargılama değildir. Yargının araçsallaşarak, siyasetin iktidar lehine düzenlenmesi olabilir!..

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Adalet” yürüyüşünün daha uzun bir süre devam edeceği anlaşılıyor.

Yazarın Diğer Yazıları