Müsavat Dervişoğlu
5 Şubat 1987 yılında Mamak Askerî Cezaevi’nden tahliye edildiğim günlerde tanıdım O’nu.
O günün siyaseti, yasaklar ile boğuşuyordu. Sadece yasaklar değil, cezaevlerinin ve cezaevlerinde yalnızlaştırılanların aileleri ile beraber devasa sorunlarla boğuşuluyordu.
12 Eylül darbesi bütün kurumları ile beraber kurumsallaşmış, sıkıyönetim askerî mahkemeleri yargılamaları devam ediyordu.
Asılan arkadaşlarımızın acıları çok taze idi…
Ülkü Ocakları sıkıyönetim mahkemeleri tarafından yargılanırken, Bizim Ocak Dergisi etrafında gençlik tekrar teşkilatlanıyor, cezaevlerinin sorunlarına ilaveten alaylı-mektepli gibi bir anlayışla boğuşuyorlardı!
Böylesine bir karmaşanın ve yoklukların ortasında mücadele eden bir “mücevher” kadronun Genel Başkanlık koltuğunda Müsavat Dervişoğlu oturuyordu. Buraya cezaevinden çıkmış ve kaldığı yerden devam etmeye gelmiş, “lügatlarında pes etme nedir bilmeyen bir neslin temsilcisi olarak”; ülke ve ülkücülerin dev sorunlarını omuzlamaya gelmiş koca yürekli bir adamdır “Müsavat Dervişoğlu”.
Rusların Türkiye’yi Afganistan gibi işgal etme planlarının önemli bir noktası olarak görülen, Türkiye’den bağımsızmışçasına kurtarılmış bölge olarak adlandırılan “Fatsa’nın Ülkü Ocaklarında” henüz 20’li yaşlara gelirken başlamış; “belalara dava diyerek omuz vurmaya”…
MHP’nin iktidar için değil, stratejiler için yönetilmesine ilk isyan edenlerden oldu. İzmir’de basın toplantısı ile bu sürecin değişmesi, dolayısıyla bu kadronun değişmesi gerektiği ile ilgili açık ve net tavır konulması gereğinin altını çizerek bayrak açtı.
Bu çağrısı, MHP olağanüstü kongre sürecini başlattı.
Binbir badire ile yapılan olağanüstü kongrede, divan başkanı olarak süreci yönetti.
Siyaseti, yarışarak kaliteli hâle getirmek istemeyen dar bir kadronun, biat ederek “siyasette şeyhler/dervişler ülkesi isteyen” bir anlayışa isyan etmenin sonucu olarak, birçok kişi ile beraber O’nun için de MHP defteri kapandı.
Fakat bu defteri kapatanlara tuzaklar kurdular. Bu tuzaklardan birinde, içinde şahsımın da olduğu 33 kişi ile beraber “MHP’ye sızmaktan(!)” gözaltılar yapıldı. Gözaltı süreçlerinde Ankara Emniyet Müdürlüğü kapısında bir avuç insanla beraber “Müsavat Dervişoğlu” da oradaydı. Bu tuzağa, Ankara Emniyet Müdürlüğü kapısından itiraz ve isyan ediyordu.
Pes etmesini bilmeyenler pes edilmesin, siyasette güçlüler değil “cesurlar da” olsun diye bir parti kurdular…
Cesur insanlardan kötülük olmaz diye partilerine “İYİ” Parti adını verdiler. Ülkeyi “cesurlar hareketinde” siyaset yapmaya, biat ile değil “akıl ve vicdan” ile hareket etmeye çağırdılar.
Bu çağrı karşılık buldu. Türkiye siyasi nefes alabileceği, yetişmiş insanlarının devlet sorumluluğu alabileceği bir siyasi anlayış ile kucaklaşmaya hazır olduğunu, İYİ Parti’ye verdiği oy ile gösterdi. Türk Milleti kısa zamanda TBMM’de grup kuran, yerel yönetimlerde Millet İttifakı olmayı başaran bu siyasi anlayışı çok sevdi…
Sonrasında bir seçim fırtınasında, “kaptanını kaybeden bir geminin dümeninde” gemiyi sağ salim limana yanaştırmayı başardı Müsavat Dervişoğlu.
Daha da uzun anlatabilecek birçok anılarımız ve hikâyelerimiz var. Ancak bu yazının konusu, son dönemlerde stratejiler(!) için kafa karıştıran MHP’dir.
MHP’nin ve bağlı olduğu Cumhur İttifakı’nın ülkeyi maceralara sürükleyen strateji siyasetinden, ülkeyi nefes alabileceği bir cesaret siyasetine taşıyan sesi ve O sesin arkasındaki dev maziyi anlatmak istedim.
Fırtınalı denizlerin kıyısında başlayan bir hayatı, siyasi fırtınalarda gezdirmesini bilen bir liderle Müsavat Dervişoğlu ile yoluna devam ediyor İYİ Parti.
Cesurlar hareketine yakışan, cesareti tescilli bir liderle hasarlarını onarıp yeni fırtınalara hazır yoluna devam ediyor İYİ Parti.
Ülkemizin bu stratejik(!) zor günlerinde, hepimize bir nefes olan isabetli çıkışları ile İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Müsavat Dervişoğlu’nu alkışlıyorum.
Milliyetçiliğin stratejik bir hamle değil, bir mensubiyetin sevdası olduğunu gösteren cesur tavrına teşekkür ediyor, bu tavrın Türk insanına umut aşıladığını heyecanla gözlemliyorum.