Vicdan Nakli Yaptırmak İstiyorum(!)

Günümüz toplumunda vicdanın ağırlığı, adaletin terazisiyle ölçülemez hale geldi.

Gördüğümüz, duyduğumuz ve yaşadığımız hiçbir şeyden; “bizi rahatsız etmeyecek bir vicdansızlığa ihtiyaç duymaktayım(!)”

Her gün yeni bir adaletsizlikle karşılaşıyor, mantığımızın almadığı, vicdanımızın sızladığı olaylara şahit oluyoruz. Öyle ki, artık "vicdan nakli mümkün olsa, bir vicdansızın(!) vicdanını nakletmek isterdim" diye bir dilek tutar hale gelmek üzereyim(!) Çünkü bu düzende, vicdanlı olmak yük, vicdansız olmak ise bir avantaj gibi görünüyor!

Adaletin en temel ilkesi olan eşitlik, yalnızca yazılı metinlerde kalan bir süs haline gelmek üzere. İktidara yakın olanların suçları örtbas edilirken, sıradan vatandaşlar en ufak eleştirileri nedeniyle yargılanıyor. Yargının bağımsızlığı giderek zayıflıyor, mahkemeler siyasi otoritenin gölgesinde aldığı kararlar kamuoyunda adalete olan inancı sarsıyor… "Hukukun üstünlüğü" söylemi, uygulamada yerini “güçlülerin hukuku”na bırakmış durumda.

Tutuklu ve tutuklanmak üzere olan gazeteciler, siyasi nedenlerle cezaevine atılan muhalifler, en temel haklarını savunduğu için susturulan akademisyenler, birçok iddialar karşısında kulaklarını tıkayan yetkililer… Bunlar artık olağan hale geldi. Adalet, bir grubun ayrıcalığına dönüştü; geri kalanlar ise yasalar karşısında korunmasız kaldı.

Sosyal medyada paylaşılan yazılardan “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ile gözaltına alınanlara bakıp, açıkça tehdit edenlere hiç bir soruşturma açılmamasına bakınca; Yasaların bağladıkları ve bağlamadıkları kişiler olduğu anlaşılıyor. Veya bu ülkede yaşayan herkes “halk” sayılmıyor!

Vicdansızlar mevcut gücü arkasına alıp tehditler yaparken, kendini eleştirene anında gözaltı ve sorgulamalar yapan adalet, yandaşların açık tehditleri karşısında ise ıslık çalıyor!

Hukukun kişiye göre değişmesi, adaletin en büyük çöküşlerinden biridir. Kanunların bazılarına sert, bazılarına kör olması, toplumda büyük bir adalet boşluğu yaratıyor. İnsanlar, kimin hukuka tabi olduğunu, kimin dokunulmaz olduğunu bulunduğu siyasi konuma göre belirlendiğini biliyor. Bu durum, hukuk sistemine duyulan güveni maalesef savuruyor ve yok ediyor.

Adalet yalnızca mahkeme salonlarında değil, günlük hayatta da kayboldu. Bir yanda lüks içinde yaşayan, servetini her geçen gün katlayan bir avuç insan; diğer yanda ay sonunu getiremeyen, geçim derdine düşen milyonlarca vatandaş. Çalışanın emeği değersizleştirildi, emekliler sefalet içinde yaşamaya mahkûm edildi. Milyonlarca insan açlık sınırında yaşarken, devasa servetler bir avuç insanın elinde toplanıyor. Ve bunun konuşulmaması için ülke sürekli güvenlik politikalarını tartışır hala getirilip, bundan ihanetler süzülmeye çalışılıyor.

Devletin sosyal adalet yükümlülüğü unutuldu, vergi yükü dar gelirlinin sırtına yıkıldı. En temel ihtiyaçlar bile lüks haline geldi. Adaletin olmadığı yerde ekonomik refah da yalnızca belli kesimlerin tekelinde kalır; nitekim bugün yaşanan da budur.

Demokrasinin en önemli unsurlarından biri olan ifade özgürlüğü de büyük bir darbe aldı. Eleştirel düşünen bireyler, sosyal medyada yaptıkları yorumlar nedeniyle yargılanıyor, sanatçılar sansürleniyor, birçok kişi gözaltına alınıyor. Fikir özgürlüğü “biat etme” özgürlüğüne dönüştürüldü! Muhalif sesler artık bir tehdit olarak görülüyor.

Tarikatların mal paylaşımı bile kamuoyunu meşgul ederken, geçim derdi hiçbir şekilde gündeme girmiyor!

Ülke insanın yaşam hakkının kim tarafından korunacağı devlet yönetimi tarafından bilinmiyor! Muhalif belediyelerin mücavir alanlarında yaşam hakkının sorumluları aranıyor!

Adaletin olmadığı yerde korku kültürü hâkim olur. İnsanlar düşüncelerini açıkça ifade etmekten çekinir, toplum oto-sansüre zorlanır. Adaletin yokluğu, yalnızca hukukun değil, insan onurunun da çöküşü anlamına gelir.

Vicdan, bireyin içindeki adalet duygusunun sesidir. Ancak bu ses, çıkar ilişkileri, korku ve menfaat hesapları arasında boğulmuş durumda. Gün geçtikçe daha fazla insan adaletsizlik karşısında sessiz kalıyor, vicdanını köreltiyor. Çünkü biliyor ki, itiraz etmek, hakkını aramak, bedel ödemeyi gerektiriyor.

Bir bedel ödemek için Vatandaş niçin? Kim için? Nasıl? Neleri göze alabileceğini kestiremiyor!

Ancak adaletin olmadığı bir yerde, hiçbir şey kalıcı değildir. Hukuksuzluk bir gün herkesi vurur. Bu yüzden adalet mücadelesi, sadece mağdurların değil, insan kalmak isteyen herkesin ortak mücadelesi olmalıdır.

Değerli Yeniçağ okuyucuları, izlediğiniz programların ve okuduğunuz yazıların havadan sudan konulara dönmesini istemiyorsanız, vicdanınızı topluma hissettirin. Size doğruları söyleyen ve bunun için sıkıntı yaşayan siyasetçilerin ve gazetecilerin arkasında durun, cesaret verin. Yazılarımızın birçok kişiye ulaşmasını sağlayın. Meşru ve sivil bir alanda kalıp, sandığın önümüze gelmesini sabırla bekleyip, O gün bu gidişata dur deyin! Değişimi sağlamak için çevrenizi ve toplumu uyarın…

Eğer gerçekten "vicdan nakli" mümkün olsaydı, belki de ilk olarak adaleti savunmaktan korkmayan, vicdan sahibi insanları çoğaltmamız gerekirdi. Çünkü bugün yaşadığımız adaletsizlikler, ancak vicdanlı insanların cesaretiyle son bulabilir.

Kötülüğe alışmayalım ve asla kötülüğe alışılmasına izin vermeyelim…

Yazarın Diğer Yazıları