Terör ile Devlet Kurulur mu?
Yaptığınızın sonucunda nereye dokunduysanız ona göre sıfatınız var demektir!
Ya kahramansınız! Ya da terörist!
Bir Yılda Bir Asrı Yaşadık: Sykes-Picot'tan 2024’e, bir yeniden paylaşımla yüzleşiyoruz. Bize bu paylaşımdan ne düşecek? Kayahan’ın bir parçası aklıma geldi “Sana sevdanın yolları, bana…..”
2024, tarihin tekerrürünü andıran bir yıl oldu. Yüzyıl öncesinin emperyalist hesaplarının modern versiyonları, çok daha sofistike ve yöntemsel şekillerde yeniden sahneye kondu. Yıl boyunca yaşanan olaylar, 1916’daki Sykes-Picot Antlaşması’nın etkilerini ve arkasından gelen yüzyıllık düzende yaşanan değişiklikleri düşünmeye sevk etti beni…
Sykes-Picot: Bir milletin kaderinin cetvellerle yazılışı ve gecekondu devletçiklerin icadı idi.
Sykes-Picot Antlaşması, 16 Mayıs 1916 tarihinde Britanya ve Fransa arasında imzalanmış, Osmanlı Devleti’nin Orta Doğu topraklarının bölüşülmesini öngören gizli bir düzenlemeydi. Daha sonra Rusya’nın da katıldığı bu anlaşma, 1917’de Sovyet Hükümeti tarafından ifşa edilmişti. Anlaşma, sadece bir coğrafyanın haritasını değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda toplumsal yapıları, kimlikleri ve siyasi dengeleri de altüst etti.
Bugün Sykes-Picot’un mirası, eski sınırların çok daha karmaşık bir şekilde yeniden düzenlenmeye çalışıldığını görüyoruz. Ancak bu kez orduların yerine “vekâlet savaşları”, cetvellerin yerine ekonomik manipülasyonlar ve terör grupları kullanılıyor. 2024, bu yeni düzenin yıldızı gibi parlayan bir süreç oldu.
Vekâlet Savaşları, Uluslararası akılın vicdandan koparılması olarak karşımızda duruyor.
Artık devletlerin kendi ordularıyla savaşına pek rastlanmıyor. Yerine, her ülkenin kendi çıkarları için yarattığı terör grupları sahneye çıkıyor. Bu gruplar, istendiği zaman vahşi bir örgüte dönüştürülürken, istendiği zaman kurtarıcı kahramanlara evriliyor! Bu oyun, sadece coğrafyalara müdahale etmekle kalmıyor, aynı zamanda toplumsal dokuyu da çökerten bir mekanizma yaratıyor.
Terörün bir silah olarak kullanıldığı bu düzende, yeni “devletçikler” inşa ediliyor, eski liderler değiştiriliyor ve yerlerine uluslararası aktörlerin daha iyi kontrol edebileceği isimler getiriliyor. 2024, bu sistemin tüm çıplaklığıyla kendini gösterdiği bir yıl oldu.
Bizde ise 2024, Osmanlıcılık ve Yeni Osmanlı fantezisi oluşturdu. Her uluslararası sorun iç siyaset malzeme edilerek, “Osmanlıcılık dirilişi” olarak pazarlanmakta!
Bu karmaşanın tam ortasında, Türkiye’nin Osmanlı’ya dönüş özlemiyle yönetilmeye çalıştığı bir algı yaratıldığına tanık oluyoruz. Osmanlı’nın tarihsel mirasını retorik bir güç olarak kullanan bu anlayış, çoğu zaman gerçeklerle çelişiyor. “Stratejik derinlik” iddialarıyla çıkılan yolda, çoğu kez stratejik yalnızlıkla baş başa kalınıyor. Türkiye’nin dış politikadaki bu sarsıntıları, hem içeride hem de dışarıda huzursuzluk ve güvensizlik yaratıyor.
Tarih boyunca, Osmanlı’dan bugüne taşınan bu sorunların Türkiye’nin iç siyasetini beslediğini görüyoruz. Terör kıskacında yönetilen uluslararası ilişkiler, insani anlayıştan giderek uzaklaşıyor. İktidarlar, bu kıskacı kendi siyasi güçlerini pekiştirmek için kullanırken, aslında toplumları daha büyük ayrışmalar ve huzursuzluklarla yüz yüze bırakıyor. Osmanlı’nın son döneminde başlayan terör ve kaos ortamı, devletin zayıflamasına ve bölgesel güç kaybına neden olmuştu. Bugün de benzer şekilde, her iktidarın bu terör kıskacı ile terbiye edildiğini ve bu baskının devlet politikalarını insani değerlerden uzaklaştırdığını görüyoruz.
2024’ten bize kalan bol miktarda kuşku ve endişelerdir.
2024, şüphe, endişe ve huzursuzluklarla kapanan bir yıl oldu. Adaletin, vicdanın ve aklın zayıfladığı bir düzende, yeni yıla dair umutlarımızı diri tutmak zorlaştı. İnsanlığın ortak değerleri olan adalet, barış ve huzurun yerini; çıkar, gücün tahakkümü ve kaos almış durumda.
Şu bir gerçek ki, dünyanın daha iyi bir yere dönüşebilmesi için vicdan sahibi toplumlara ihtiyacımız var. Bu topluluklar, tarihsel sorumluluklarının farkına varıp yönetimlerde daha akılcı ve etik yaklaşımların öne çıkmasını ve adaleti sağlamalıdır.
2025’e girerken, dünyanın adalet, huzur ve sağlık bulacağı bir düzene doğru evrilmesi dileğiyle, değerli Yeniçağ okuyucularımızın yeni yılını tebrik ediyorum.
Boykotu Kırmak
Hukuk ve Hukuksuzluk…
4 Mayıs Malazgirt mi?
Tekrarın Körleştirdiği Hakikat ve Türklüğümüz
MHP ve Vatan Yahut Silistre
Kırk Katır, Kırk Satır
Mutlak Güç “Güç” Değildir
Konuşan Türkiye
Liyakat şart mı?
Vicdan Nakli Yaptırmak İstiyorum(!)









