DEM’lenmek nedir?
Türkiye'nin siyasi sahnesinde her gün yeni bir gündem değişikliği yaşanıyor. Siyasetçilerin her şeyi eğip bükerek doğruluk iddiasında bulunmaları ve ülke gündemini 180 derece değiştirmeleri karşısında vatandaşlar artık hiçbir şeye şaşırmıyor/inanmıyor. Dün söylenenlerin bugün tam tersinin yapılması, toplumda büyük bir belirsizlik ve güvensizlik yaratıyor. Siyaset kurum olarak ciddi bir şekilde savruluyor!
Siyaset bazı siyasetçilerin elinde suçlarla mücadele etmek yerine, ülkenin en kanlı terör örgütü ile müzakere yolunu seçmiş görünüyor. Toplumu etkilemek için suçu araçsallaştıran bu politik hata, “bir sorun nasıl olurda daha büyük sorun haline getirilir inisiyatifi” olarak gelecek kuşaklarca ele alınacaktır! Ve bu dönemi yaratan sebepleri hayırla yâd etmeyeceklerdir…
Ülke sorunlarının suçlarla/suçlularla çözülemeyeceğini hukuk ve tarih perspektifinden bir bakalım:
Toplumların karşılaştığı sorunlar, sosyal, ekonomik ve siyasal alanlarda çatışmalara yol açabilir. Ancak, bu sorunların çözümüne yönelik yöntemler, toplumların geleceğini belirleyen en önemli unsurlardan biridir. Suç ve şiddet gibi yasa dışı yöntemler kısa vadede “etkili” görünebilir; ancak tarih ve hukuk perspektifinden bakıldığında, bu tür yolların yalnızca daha büyük sorunlar doğurduğu açıktır.
Hukukun temel amacı, toplumsal düzeni ve adaleti sağlamaktır. Suç işleyerek toplumsal sorunları çözmeye çalışmak, hukukun en temel prensiplerine aykırıdır. Hukukun üstünlüğü ilkesi, kişilerin kendi başlarına adalet sağlamasını veya yasa dışı yöntemlerle sorunları çözmesini reddeder. Bunun birkaç önemli nedeni vardır:
Keyfi güç kullanımının önlenmesinde; suç, adaletin keyfi bir şekilde bireyler veya gruplar tarafından uygulanmasına yol açar. Bu durum, kaosu artırır ve toplumdaki güven duygusunu zedeler.
Toplumsal barışın korunmasında; hukuk, toplumdaki farklı gruplar arasındaki çatışmaları barışçıl bir şekilde çözmenin en güvenilir yoludur. Suçla çözüm arayışı, yalnızca kutuplaşmayı derinleştirir.
Cezasızlık ve adaletsizlik riskine bakıldığında; suç, toplumsal sorunların çözümünde kalıcı sonuçlar yaratamaz. Aksine, yeni sorunlar ve adaletsizlikler üretir.
Tarih, sorunları suçla veya şiddetle çözmeye çalışan toplumların nasıl büyük bedeller ödediğini gösteren örneklerle doludur:
Fransız Devrimi; devrim sırasında suç ve şiddet yaygın bir çözüm aracı olarak kullanılmış, ancak bu durum toplumsal kutuplaşmayı artırmış ve “Terör Dönemi” olarak bilinen kaotik bir süreç yaratmıştır. Adaletin yerini korkunun aldığı bu dönem, kısa sürede yeni sorunlara yol açmıştır.
Weimar Almanyası; 1920’lerin Almanya’sında yasa dışı örgütlerin ve şiddetin yükselişi, hukuki çözümlerin göz ardı edilmesine yol açmış ve bu durum II. Dünya Savaşı’na giden sürecin temel taşlarından biri olmuştur.
Ortadoğu’da yaşanan çatışmalarda; bölgede suç ve yasa dışı müdahalelerle sorun çözme çabaları, yalnızca daha fazla kaosa, yıkıma ve insani trajedilere neden olmuştur.
Hukuki ve demokratik mekanizmalar, sorunların kalıcı ve sürdürülebilir şekilde çözülmesini sağlar.
Hukukun üstünlüğüne dayalı yaklaşımlar, adaletin tarafsız bir şekilde sağlanmasına, birey hak ve özgürlüklerinin korunmasına, toplumsal güvenin tesisine katkıda bulunur.
Bu nedenle, bireyler ve toplumlar sorunlarını suç ve şiddet yoluyla değil, hukuk ve diyalog zemininde çözmelidir. Suç ve suçlara bağlı çözümler, yalnızca yeni yaralar açar ve mevcut sorunları daha da derinleştirir.
Mesela bir dolandırıcıyı ele alsak; dolandırıcı, “artık dünya çalışarak kazanma çağı (!) dolandırıcılığı bırakıyorum. Bütün dolandırıcıları, dolandırıcılığı bırakmaya; çalışma çağına uymaya çağırıyorum” dese (!) bütün dolandırılanlar ve dolandırılma adayları bu çağrıyı yapan dolandırıcıya, “çağı okudu (!) çalışmanın önünü tıkayan ve bu tıkanıklığı aşacak yeni paradigmaya pozitif destek veriyor” diyerek kendisini alkışlayıp, takdir mi edecekler? Bütün dolandırıcılar en büyük dolandırıcının peşinden gidip, hiçbir kimseyi dolandırmayacak mı?
Ülke sorunlarının suçlarla ve suçlular ile anlaşma yapılarak çözülemeyeceği gerçeği, hukukun üstünlüğü ve tarihten alınan derslerle açıkça görülmektedir. Suç ve cezasız kalan suçlular toplumların huzur ve barış içinde yaşamasını imkânsız kılar. Bu nedenle, sorunlara çözüm arayışında her zaman hukukun ve adaletin rehberliğine ihtiyaç vardır.
Terörden vazgeçenlerin(!) insafında politika düzenlenmesi bu millete hakarettir.
Son söz Sn. Bahçeli’ye, 1 Ekim 2024 tarihinden bu yana ülke tarihinin en kanlı terör örgütünün baş sorumlusu bebek katiline “silah bırakıp örgütü fesih etme” çağrısı yapıyorsunuz! Bu çağrınızı İsrail’in bölgede yarattığı tehlikeler ve Suriye’de Esad rejiminin çökmesinin, Türkiye’ye yansıması ile ilgili olduğunun anlaşılmasını istiyorsunuz. Ancak kısa süre önce Cumhur İttifakı olarak girdiğiniz iki seçim sürecinde, bu gün çözüm olarak sunduğunuz bu politikaları muhalefeti suçlamak için vurgulayıp; her muhalifi “demlenmek” ile itham etmiştiniz!
Öyle ise sormak hakkımız değil mi, DEM’lenmek nedir?