Siyasetin kıskacında savrulmamak
Öylesine bir siyasi ortam var ki, var olmak veya yok olmak arasında gibi kalıyorsunuz. Her şeyden vazgeçip, yepyeni bir kimlikle var olmak marifetmiş gibi tercihe zorlanıyor toplum. Cumhur ittifakı iktidarı, devleti kullanarak, ana muhalefet CHP, duyguları kullanarak yapıyor bunu.
Oysa kendimiz olmak için bir ömür tükettik.
Bu tüketilen ömür sadece yaş almakla, yılları biriktirmekle geçmedi.
Her gün yeniden yoğrularak, her yara izinden bir karakter çıkararak, kimi zaman yalnız, kimi zaman omuz omuza bir mücadeleyle geçti. Ve bu yolculuktan çıkardığımız çokça dersler var. Çünkü bu hayatı sadece yaşamadık; taşıdık, savunduk ve gerektiğinde uğruna acıya razı olduk.
Biz hiçbir zaman kendimiz olmaktan rahatsızlık duymadık.
Aksine, bu kimliğin ağırlığını taşımakla onur duyduk. Ve son zamanlarda gördük ki, ülkenin geleceği adına farklılıklarımızla asgari müştereklerde buluşmak da gerekiyor. Sadece kendimiz için değil, bu milletin bütünü için daha sağlıklı bir siyasal kültür, daha adil bir toplum inşa etmek gerekiyor.
Ama siyaset, bizi yeniden bir çerçeveye sıkıştırmak istiyor.
İktidar ya da ana muhalefet...
Sanki başka bir yol yokmuş gibi. Sanki vicdanın, hakikatin, onurun kendine ait bir zemini olamazmış gibi... İki taraf arasında sıkıştırılan bu tercih dayatması, aslında bizim gibi düşünenlere yapılmış bir tehdit, hakarettir.
Ve biz bu tehdide karşı yeniden aslımızı hatırlatıp değişmek değil, gelişmek ile ilgili tercihlerimizi hatırlatma zamanın geldiğini düşünüyorum.
Bizim aslımız, tarihin ve mücadelenin içinde şekillendi.
Kendimiz olmak, ülkücü olmaktı. Bu sadece bir fikir değil, bir kaderin kabulüydü. Cezaevlerinde çile doldurmaktı. İşkenceden geçmekti. Kimi zaman genç yaşında toprağa düşmekti. Vatan için ölmek, millet için çürümekti. Kimi zaman bir darağacının soğuk ipinde nefesini vatana emanet etmekti...
Bu ömür sadece yaşanmadı.
Bu ömür, bir doğruluğu ispat etme çabasıyla yoğruldu.
Ve şimdi birileri, hiçbir bedel ödememiş olanlar, bu çizginin dışından gelenler, bizi yeniden hizaya sokmaya çalışıyorlar. Onların yanında olmak için bizim ne mecburiyetimiz var, ne de eğilecek bir başımız. Çünkü biz mücadele ederken yanımızda olmayanların bugün yön çizmesine ihtiyacımız yok.
Mücadelemizin binde birini yaşamamış olanların, dertlerimizi bilmeyenlerin yanında olmak için artık mecburiyetlere değil, sadece vicdana ve akla ihtiyacımız var.
Ve biz, kendimizi hiçbir zaman bize ihtiyaç duymayanlara ihtiyaç duyan pozisyonda görmedik. Bu hayatı kendimize yakıştırmadık. Bizim kimliğimiz, yürüdüğümüz yolla anlam kazandı.
Bu yüzden pişman değiliz.
Çünkü bizim yaşadığımız hayatlar, sadece bir geçmiş değil; aynı zamanda bir hakikat deposudur. O hikâyeler, sadece bizim değil, bu toprakların direniş belleğidir. Ve bu hikâyelerden rahatsız olanlarla bizim gidecek bir yolumuz da yoktur, bir mesafemiz de…
Bize yön çizmeye kalkanlara cevabımız nettir: ne “dinden” ne de “dünden” geçinmedik.
Bizim yönümüz bellidir. Bizim pusulamız adalet, millet ve vatan sevgisidir.
O yüzden kimse bizim yerimize konuşmasın.
Kimse yaşamadığı bir mücadelenin meyvesini toplamasın.
Kendimiz olmak için, dava arkadaşlarımızla beraber bir ömür tükettik.
Ama bu ömür, boşuna tükenmedi.
Çünkü o ömür, bu millete doğrular katmak için harcandı.
Ve şimdi o doğruları savunma sırası yine bize düştü…
Güçlüden yana değil, mecburiyetlerden yana hiç değil; haktan, hakikatten yana olmaya devam edeceğiz…
Toplumların Özgürlüğü
Siyasetin kıskacında savrulmamak
Boykotu Kırmak
Hukuk ve Hukuksuzluk…
4 Mayıs Malazgirt mi?
Tekrarın Körleştirdiği Hakikat ve Türklüğümüz
MHP ve Vatan Yahut Silistre
Kırk Katır, Kırk Satır
Mutlak Güç “Güç” Değildir
Konuşan Türkiye









