Üç kadın adalet istemesin mi?
MHP, üç kadının adalet aramasından rahatsız mı?
Alçakça pusu kurulup öldürülen eski Ülkü Ocakları Genel Bakanı Dr. Sinan Ateş’in annesi, kız kardeşi ve eşi kısaca şunları söylüyor:
Sinan Ateş'in annesi Saniye Ateş: Babam ülkücüydü, ben oğlumu 9 yaşında ocağa verdim. Biz ülkücü doğduk ülkücü öleceğiz. Benim ülkücülüğümden şüpheleri varsa benim de onların ülkücülüğünden şüphem var!
Selma Ateş: Adalet istemek suç mu ki, biz aylardır hakaretlere ve tehditlere maruz kalıyoruz? Türk milletine sesleniyorum. Lütfen sesimizi duyun. Biz kardeşimin davası için canımızdan olmaya hazırız ancak sizler adaletsiz bir ülkeye razı mısınız?
Ayşe Ateş: Bir kumpas varsa bu kumpası yapanlar şahsi hırsı, ihtirası ve ikbali uğruna Ülkücü Hareket’in bütün kutsallarını ayaklar altına alarak Emre Yüksel’in ve Tolgahan Demirbaş’ın altına, Ülkü Ocakları Genel Başkanı’na tahsisli aracı verip kiralık katili Ankara’dan İstanbul’a taşıtanlardır. Kiralık katiller Doğukan Çep ve Eray Özyağcı’yı bu siyasi cinayeti işlemeye sevk edenlerdir. Ayrıca dün duruşma bitiminde -sanki evlatlarını bu suça sürükleyen benmişim gibi- bana sataşan Tolgahan Demirbaş’ın ailesinin gidip yakasına yapışacağı kişiler de yukarıda saydığım grupta yer alanlardır.
1977 yılında “Ülkü Ocakları”na adım attığımdan bu yana birçok kavganın içerisinde bulduk kendimizi.
Vurulduk, vurduk…
Hâliyle her birimiz birçok suç istinadı ve birçok yargılamalarla karşılaştık.
12 Eylül 1980 darbesi sonrasında ise ülkedeki yaşanan terör olaylarının sorumluları olarak solcularla beraber toplandık ve yargılandık.
Her kesim için toplu davalar açıldı!
Cezaevlerinde karıştır, barıştır ile arkadaşlarımızın katilleri ile bir arada yaşamak zorunda kaldık.
MHP ve ülkücü kuruluşlar davası yargılamaları yıllarca sürdü.
Başbuğ Alparslan Türkeş’in bir numaralı sanık olduğu, 220 idam istenen bir davaya dönüştü ülkücülerin kaderi…
Türkiye genelinde değişik bölgelerde sıkıyönetim mahkemelerinde birçok dava, “ülkücü kuruluşlar” diye açıldı.
İşkence ile alınan ifadeler ile hükümler kuruldu… Yargılamalar yıllarca sürdü…
Hayatımızın tamamında, hem kendimiz hem kamuoyunu meşgul eden yargılamalardı bunlar.
Dokuz arkadaşımız asıldı!
İşkencede ölenler oldu… Kaçarken vuruldu denilenler oldu! Gözaltında intihar etti denerek sakladılar cinayetlerini…
1991 Özal affı olarak bilinen şartlı salıverilme yasası ile “sıkıyönetim mahkemelerindeki yargılamalar sonucu tutuklu ve hükümlü hiç kimse kalmadı cezaevlerinde”… Yaraları sarılmasını bekleyen binlerce ülkücü vardı aileleri ile beraber! Çoğunun yaraları hiç sarılmadı, hep kanatıldı!
Bunları niçin anlatıyorum?..
Çünkü; onlarca yıl süren bu yargılamalar, binlerce kişinin idamlarla yargılandığı; ölümlerle, sağlık problemleri (kanser başta kronikleşen birçok ciddi hastalık) ile uğraşarak bedeller ödetti. Bu bedeli ödeyen insanları kamuoyu önünde, vatansever olarak düşündürdü ve algılattı.
Ülkücü hareketin yargılandığı bu davalarda ülkücüler tarihe ve teşkilatına sadık kaldı. Ve lideri ile beraber bu hareketi, böyle bir cendereden sağ salim çıkardı.
Türk milleti Ülkücü harekette yargılanan hiç kimseyi cani, katil, torbacı gibi adlandırmadı.
Her bir ülkücü, mücadelesinin bayrağı olarak kamuoyu tarafından benimsendi.
Ülkücülerin bu kavgalara ödediği bedeller kamuoyunda; ülkücülerin Türk milletinin bekası olduğu, vatansever milliyetçiler olduğu şeklinde tescillendi. MHP, Cumhur İttifakı’na başladığı sürece kadar!
Cumhur İttifakı’nı oluşturan MHP’ye muhalif olan, eleştiri yapan kişiler saldırıya uğramaya başladı. Birçok gazeteci ve düşünür darp edildi.
Sinan Ateş cinayetine kadar!
Sinan Ateş cinayeti kamuoyuna yansıdığından bu yana Ülkü Ocakları ve MHP töhmet altında kalıyor. MHP ve Ülkü Ocakları bu töhmetten kurtulacağına, Sinan Ateş’in sağ kalan annesine, kız kardeşine ve hanımına karşı itibarsızlaştırma yarışına girdiler!
Koskoca bir hareketi; torbacıları ve tetikçileri korumaya yönlendirmek nasıl bir akıl ve vicdan tutulmasıdır? Evlatlarının hesabını sormak isteyen bir ailenin hedefe alınması ise hiçbir kitapta yazmaz. Ülkücülerin kitabında asla!
Bunca ödenen bedelin karşılığında, bugün millete mâl olmuş bir siyasi hareket ve onun gençlik temsilcileri; maktulün değil, adeta katillerin yanında tutum almış gibi bir görüntü vermeye başladı. Bu görüntünün bütün kamuoyunda rahatsızlık yarattığını MHP hariç herkes görüyor.
Ülkücüler denilince akla; vatanseverlik, ülkeyi sevmek, ülke için feda olmak gelirken, bu harekete miras ve görev kalan anne, kız kardeş ve eşi hedef yapılarak koskoca bir mazi çürütülmeye başlandı.
Tetikçiler ile birlikte nerede ise ortak tavır alıyor görüntüsü vermek, mazisinde şerefle yer aldığımız ülkücü hareketin hiçbir anına ve anısına yakışmıyor!
Hak… Hukuk… Adalet… diye yıllarca teksirli makinalarda çoğaltılan bildiriler yazıp dağıtan, sokaklara afişler/yazılar yazan, mitinglerde yıllarca slogan atan bir neslin bir neferi olarak soruyorum; Hak, hukuk, adalet istiyorsanız üç kadının adalet arayışından niye rahatsız oldunuz?
Kendinizi çok güçlü sanıp herkesi sindireceğinizi mi sanıyorsunuz?
Herkesi sindirdiğinizi sandığınız anda, korku dağları aşar ve vicdan ayağa kalkar…