‘MHP isterse iç barış olur’
İçeride PKK’ya göz açtırılmıyor, dışarıda, arkalarında ABD/İsrail olduğu hâlde kıpırtıları bile gözleniyor, üzerlerine bomba yağdırılıyor, PKK uzantısı DEM sıkı kontrole alınıyorken, Abdullah Öcalan’ı öne çıkarmak, başka bir kelime kullanmayayım, “şaşırtıcı” değil mi?
DEM, PKK’nın uzantısı. PKK dışında olması gereken belli çevreler de ısrarla DEM’in kuyruğuna takılıyorlar. Özellikle CHP içinden DEM’le yatıp DEM’le kalkan belli bir grup var. Neden?
Bir “Neden?” sorusu da DEM’in yıkıcıların/bölücülerin uzantısı olduğu hâlde belli oranda oy alması. Ve hususiyetle Güneydoğu’ya hâkim görüntü vermesi.
Bunun ilmî açıklaması olması gerekir. Bu ilmî açıklamanın anahtar kavramı “asabiyet”tir.
“Asabiyet” üzerinde ara ara dururum.
Anahtar kavram “asabiyet”se, yedek kavram “millet”tir. Ziya Gökalp’ın millet tarifi her şeyi açık ortaya koyuyor:
"Millet, ne ırkî, ne kavmî, ne coğrafi, ne siyasî, ne de iradî bir zümre değildir. Millet; lisanca, dince, ahlâkça ve bediiyatça müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bulunan bir zümredir..." (Türkçülüğün Esasları, Haz.: Nargiza Sattarova, Bilge Kültür Sanat Yayınları, s. 32).
İbn Haldun (1332-1406), Mukaddime’sinde “asabiyet” üzerinde ayrıntılı durmuştur. (Biz doğrudan Mukaddime ele aldık ve iki cilt yayınladık. Eseri, 299 dipnotla ayrıntıladık.)
***
MHP’in millî bütüncülükte attığı her adım, dikkatle takip edilir. Devlet Bahçeli’nin peş peşe üç grup toplantısında Abdullah Öcalan’ı şartlı olarak TBMM’ye çağırması, bu çağrıyla milleti zıplatması, beni geçmişe götürdü. Bir siyasî çözümcünün MHP üzerinden PKK’ya kapı açmasına dair sözlerini aklıma getirdi. Aklıma getirdi derken, yeni kitap çalışmamda PKK ve Türkiye’nin bütünlüğüne dair, yurt içi ve yurt dışı seri yazı ve röportajlarıma göz atarken, Rahmetli Mehmet Gül kardeşimin anlattıkları gözüme ilişti. Bir başka gazetede yayınladığım seri yazıda yer alıyordu.
12 Eylül 1980 öncesinde, o netameli günlerde, İstanbul Ülkü Ocakları Başkanlığı da yapan Mehmet Gül, 1999’da milletvekili seçilmeden önce MHP İstanbul İl Başkanı idi. O zaman da sık sık ekranlarda görünürdü.
Mehmet Gül, programda konuşmacı olarak bir televizyon kanalının merkezine gidiyor. “Siyasî çözümcü” tanınmış bir yazar da davetlidir. Programa çıkmadan önce kuliste sohbetteler. Mehmet Gül’ün bana anlattıklarını sıcağı sıcağına yazmıştım:
Mehmet Gül: “Biz MHP olarak iç barış istiyoruz.” diyor.
“Siyasî çözümcü” yazar da “MHP isterse iç barış olur.” diye bir yorum getiriyor.
Gül: “Bir Türk milliyetçisi kendi milletinin barış içinde yaşamasını istemek zorundadır.”
“Siyasî çözümcü” yazar: “MHP isterse Türkiye’de çok şey olur. MHP’nin Meclis’te olup olmamasıyla ilgili değildir. MHP güçlü bir dengedir. Hatta MHP istesin Kürt sorunu da çözülür.”
Gül: “Biz Kürt meselesi diye bir şey görmüyoruz. Ortada dış kaynaklı ve organize bir terör meselesi vardır.”
“Siyasî çözümcü” yazar: “Hayır, şu manada söylüyorum: Bazı çevreler MHP’ye bakarak tavır alıyorlar, onun muhalefetini hesaplıyorlar.”
***
O yazı dizisinde bu diyaloğu verdikten sonra şu yorumda bulunuyorum:
“Mehmet Gül’den dinlediğim bu anekdot, milliyetçi insanların başından beri PKK terörüne karşı koyduğu tavırları ve ‘demokratik açılım’ sözlerinin birer aldatmaca olduğu hususundaki tezlerinin ‘siyasî çözümcüler’ yönünden aşılması gereken bir engel görüldüğü, bu engel aşıldığı zaman Öcalan’ın hedefine bir adım daha yaklaşacağı görüşünü teyit ediyor.
O zamanı aklınıza getiriniz... Memleketi yıllarca yönetenler, baskılar karşısında o kadar bunalmışlardı ki, etnik bir realiteden bile bahsetmeye başlamışlardı. Bir parti lideri [Tansu Çiller] ve bir zenginimiz [Sakıp Sabancı] ‘Bask Modeli’ni dillendiriyor, TOBB dahi, ‘siyasî çözümcü’ olduğu bilinen, ismini ‘Doğu’dan [Doğu Ergil] almış birine, verilerin saptırılmış olacağını bile bile, ‘Güneydoğu Raporu’ hazırlatabiliyordu. Milliyetçilerin kararlı tutumları olmasa, bu raporun ışığında Türkiye’de düzenlemeye bile gidilecekti.”
***
Ak Parti Hükûmeti, daha önce PKK’ya ve türevlerine bütün kapıları açmış, neredeyse, buyurun devleti kurun demeye gelen tavır içine girmişti.
Baktılar Türkiye elden gidiyor, müdahale ettiler. Silahlı PKK, Türkiye’de ezildi ama siyasî uzantıları CHP’nin başındakileri de yedekleyerek abandıkça abanıyorlar.
Abdullah Öcalan idam cezası alacağını bile bile asla “Ben ettim, siz etmeyin” moduna girmemiş, bildiğini okumuştur. Onun da şahidiyim. Duruşmalarda tavrını gördüm. İşine geldiği gibi konuşuyordu.
Kendimize gelelim. Hiçbir surette Abdullah Öcalan’a “Lütfen lütufta buyurun!” denmemeli.