‘Uçum’ uçur bizi!.. Sana muhtacız!
Her gün aynı şey tartışılıyor. “Abdullah, gel, yalvarttırma bizi... Şu PKK’yı dağdan indiriver. Sen onların ölümsüz liderisin. Seni Türkiye’ye getirdik, hapse attık... 40’tan fazla adam senin için kendini yaktı. Muhakkak sözünü dinlerler.” demeye gelen sözler ediliyor.
Adam hapiste biz ondan medet umuyoruz.
Bu, PKK’yı arkadan itekleyen emperyalistlerle mücadelede kendimizde bir güç görmediğimizi gösterir.
Hapiste tutulan kişi: “Yaşasın! Bana umut hakkı tanınacak. Çocuklara bir mektup göndereyim, silahları bıraksınlar.” diyecek.
Mahallede kovboyculuk oynamıyoruz. Tahta kılıçlarla, tahta tüfeklerle, tahta tabancalarla vuruşmuyoruz.
Abdullah Öcalan’a, Devlet Bahçeli konuştuktan hemen ertesi günü yeğeni PKK/DEM milletvekili seçtirilen Ömer’i İmralı’ya götürdüler. “Emmine sor. PKK’ya silahı bıraktıracak mı? Eğer silah bıraktırırsa ona ‘umut hakkı’ tanıyacağız, mahpushaneden çıkartacağız.” dediler.
Abdullah Öcalan da bunları yuttu! Ömer’in getirdiği cevaba bakın önce: “Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.”
Benzer cümleleri 1999’da İmralı’da duruşmalarda da kullanmıştı. O zaman mahkemede aldığım notu yayınlamıştım.
(Sık sık İmralı’daki Konuk kitabımızı hatırlatmak mecburiyetinde kalıyorum. Çünkü bir bütün olarak İmralı duruşmalarının tek kaynağı. Kim “İmralı” diyorsa, kim “Abdullah Öcalan” diyorsa, önce bu kitaba baştan sona göz atmalı.)
***
Saray’ın bir “komünist” adamı sık sık konuşuyor/konuşturuluyor. Adam Saray’da başdanışman olacak, hem de hukukî meselelerden mesul gösterilecek, sonra çıkıp Abdullah Öcalan’a yağ çekecek, gel kurtar bizi diyecek.
Abdullah Öcalan da komünist. Onun da damarları “kızıl” akıyor. Herhâlde “Komünist komünistin kurdudur. Uçum, onun dilinden sen anlarsın!” denmiştir.
Yoksa Saray’ın adamı Mehmet Uçum, kelâm edecekse, Reis Bey’in kabulü kelâmı eder. Ya onun dilinden anlayacak ya onun emrini yerine getirecektir. Yoksa Saray’ın hukuktan sorumlu başdanışmanı MHP’yle Saray’ı dengeleme rolünü üstlenemez.
Mehmet Uçum, bir tarihte “Türk milleti değil; Türkiye milleti denmeli” diye dâhiyâne(!) fikir üretmişti.
“Türkiye toplumunun bugün oluşturmaya çalıştığı millet artık Türkiye milletidir... AKP, Kürt sorununun çözümü için Türkiye milleti inşaasına çalışıyor.” sözü onundur.
Bu Uçum’un başında olduğu “Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu”nun bir raporunda “Türk” küçük bir etnik yapı gösterilmişti:
"Türkiye toplumu ve onu oluşturan bireyler çok kimlikli olmakla birlikte başat aidiyetini tek kimlik üzerinden ifade edilmesi ihtiyacı doğduğunda hiçbir kimlik mensubu grubu tek başına toplumun çoğunluğunu oluşturamamaktadır. Hepsinin tabanı yüzde ellinin altındadır.”
***
Devlet Bahçeli’nin “Öcalan gel, TBMM’de konuş, silahı bıraktır. Umut hakkı tanıyalım sana...” mealindeki sözleri Türkiye’de balistik bomba etkisi yaptı! Herkes konuştu, konuşuyor. Devlet Bahçeli tenkitleri hiç kaale almadı, aynı sözleri sonraki grup toplantılarında da tekrarladı.
Ortağı Saray’dan “Haklısın Devlet Bahçeli kardeş!” desteği gelmedi. Aleyhinde de bir söz edilmedi.
Kaç gündür Saray’ın hukuktan sorumlu has adamı “komünist” Mehmet Uçum, olacak gibi değil; “Patron” adına devreye girdi. Ekranlara çıktı, X’ler attı.
Mehmet Uçum, önceki sözü “Türkiye milleti”nin üzerini çizdi, Devlet Bahçeli’ye uymak için “Türk milleti” yazdı. 16 Kasım 2024 tarihli “Kırmızı çizgilerimiz” başlıklı X’i:
“Türkiye’de halklar yok Türkiye halkı var. Türkiye’de toplumlar yok Türkiye toplumu var. Türkiye’de milletler yok Türk Milleti var. Türkiye’de başka bayraklar yok ay yıldızlı Türk Bayrağı var. Başka adlarla vatandaşlık yok içeriği Cumhuriyet vatandaşlığı olan Türk Vatandaşlığı var. Türkiye’de egemen ve resmi dil olarak sadece Türkçe var. Millî sınırlarımız içinde farklı ülkeler yok sadece Türkiye (misak-i millî) var. Kurucu lideri Atatürk olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti var. Bu varlıklara yönelik her türlü itiraz ve tehdit beka sorunudur, millî güvenlik konusudur. Bu varlıkları ve demokratik birikimi kabul eden, bekayı koruma iradesine sahip herkes Türkiye’ye layık yeni anayasa için bir araya gelme yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük Cumhuriyete karşı bir sorumluluktur. Bu yükümlülük Egemen Demokrasiyi güvence altına alma sorumluluğudur. Bu sorumluluk İç Cephenin üzerindedir. İç Cephenin içinde tüm yurtsever; vatansever, milliyetçi, ulusal, millî muhafazakâr, sağ ve sol demokrat bütün güçler var. İç Cephenin hedefi anti-emperyalist Tam Bağımsız, Güçlü Türkiye’dir. Türkiye bunu başaracaktır.”
Bu cümleleri okuyunca insanın tüyleri diken diken oluyor!
Nasıl bir heyecan, nasıl bir heyecan!..
***
Mehmet Uçum, “Türk milleti”yle tanışmasının coşkusuyla 17 Kasım 2024 tarihinde attığı “Sayın Bahçeli’nin tarihî rolü” başlıklı X’inde: “Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Sayın Bahçeli’nin, Meclis açılışından itibaren Terörsüz Türkiye hedefi için ortaya koyduğu büyük önderliği, Türkiye için gövdesini taşın altına koymak olarak değerlendirdi.” diyor, sonra sözü Devlet Bahçeli’ye getiriyor:
“Sayın Bahçeli’nin terörün sona ermesi, terör örgütünün lağvedilmesi, teröristlerin Devlete teslim olması şartlarına bağlı olarak; tecritinin kaldırılması ve gerekirse Öcalan’ın Meclisin Dem grubunda konuşması çağrısı da tarihi bir önemdedir.” (...) Sayın Bahçeli’nin ortaya koyduğu bu gelecek vizyonunun ve Ülke Lideri Cumhurbaşkanımız Erdoğan’la sağladığı yüksek uyum ve tam mutabakatın Terörsüz Türkiye hedefi açısından belirleyici pratikleri geliştireceğine inancımız tamdır.”
Uçum Bey, elbette önce Reis Bey’i tepeden tırnağa yağlayacak, sonra Bahçeli’yi Reis Bey’e bağlayacaktı.
“Usta” sözü komünist jargonudur.
Ustasın be Uçum... Uçurdukça uçuruyorsun!