Etki Ajanlığı

Düşünsenize, sabah kahvenizi yudumlarken bir haber okuyorsunuz: “Etki ajanlığı yasa tasarısı Meclis’ten geçti.”

İlk başta kulağa bilim kurgu filmlerinden fırlamış bir kavram gibi geliyor, değil mi?

Durun bir dakika; yeni bir yasa ya da terim olsa da, aslında dünya üzerindeki “bilgi savaşları” tarihinin farklı bir perdesinden başka bir şey değil.

Etki ajanlığı… Peki tam olarak ne demek?

Öncelikle, kulağa biraz ürkütücü geldiği kesin. “Ajan” kelimesinin taşıdığı o gizemli ve biraz da tehditkâr hava hemen insanın kafasında casusluk filmlerini canlandırıyor.

Yasa tasarısına göre bu ifade; yabancı devletlerin veya kuruluşların çıkarları doğrultusunda hareket eden kişileri tanımlıyor. Yani bir anlamda “dışarıdan gelen” ve içeride yankılanan bir ses.

Peki, ses kimin sesi? Hangi niyetle çıkıyor? İşte asıl mesele burada başlıyor.

Yasa tasarısına yönelik eleştiriler de az değil. Çünkü sınırları çizmesi kolay olmayan bir alanı düzenlemeyi amaçlıyor.

Birini “etki ajanı” olarak etiketlemek neye dayanarak yapılacak?

Sosyal medyada bir paylaşım mı, yoksa bir STK ile iş birliği mi? Kimisi, bu düzenlemenin ifade özgürlüğünü tehdit edebileceğini düşünüyor. Diğerleri de bunun ulusal güvenlik için şart olduğunu savunuyorlar.

Kendi kendime sormadan edemiyorum: Etki ajanlığı diye suçlanan bir kişi, her zaman kötü niyetli midir? Ya da her zaman bir “ajan” mı?

Çoğu zaman bu tür kavramlar gri alanlarda dans ederler. Mesela, bir akademisyen düşünün. Yurt dışındaki bir üniversiteden fon alarak bir araştırma yapıyor. Yaptığı çalışma, bir şekilde hükûmet politikalarını eleştiriyor ya da yabancı bir bakış açısını destekliyor. Bu kişi, etki ajanı mı? Yoksa sadece işini yapan biri mi?

Elbette ulusal güvenliğimiz hafife alınacak bir mesele değil!

Ama sınırları net çizilmeyen yasalar, zamanla yanlış ellerde bir sansür mekanizmasına dönüşebilirler. İnsanların yabancı bir ülkeden aldığı fonla gerçekleştirdiği bir çalışmayı ya da sosyal medyada paylaştığı bir görüşü “etki ajanlığı” olarak görmek, toplumsal diyalog ortamını da bozar.

Yasa tasarısının en çok konuşulan kısmı da bu suçlamaya maruz kalanların ağır yaptırımlarla karşılaşabilecek olması. Hapis cezaları, mal varlığına el koymalar…

Bu tür düzenlemeler caydırıcı olabilir, evet. Ama yanlış bir yorum ya da kötüye kullanım olasılığı, insanın içini kemiriyor.

Tüm bunları düşünürken şunu fark ediyorum: Bilgi ve iletişim çağında yaşıyoruz ve bu çağda “etki” her yerde. Sosyal medya influencerlarından, haber kanallarına kadar herkes bir etki yaratmaya çalışıyor. Bu etki bazen ticari, bazen ideolojik. Yani bir noktada hepimiz, etki ajanlarının işaret ettiği “etki” kavramının bir parçasıyız.

Belki de en önemli soru şu olmalı: Etki ajanlığı yasası, gerçekten bizi korumayı mı hedefliyor yoksa kontrolü artırmanın bir aracı mı olacak?

Cevabı net değil! Ama bir şeyi kesin biliyorum: İnsanların özgürce konuşabildiği, tartışabildiği bir ortam yaratmak her zaman daha güçlü bir toplum inşa etmenin ilk adımıdır. (Özgürlükten kastım; bölücülük ya da bebek katillerinin serbest bırakılması değil!)

Evini, işini ve eşini (katalogdan) FETÖ’nün verdiği etki ajanları hâlâ televizyonlarda arz-ı endam ediyorlar.

Belki de etki ajanlığı kavramını sadece hukuki değil, toplumsal bir bağlamda da tartışmamız gerekiyor. Çünkü bu sadece bir yasa meselesi değil, millî bir bilinç ve özgürlük meselesidir.

Düşünmek, sorgulamak ve konuşmak… Asıl güçlü silahlarımız bunlar. Umarım onları korumayı başarırız.

Yazarın Diğer Yazıları