Türkiye'de siyasetin soğuk savaşı bitmedi
Dünyada soğuk savaş bitti ama Türkiye'de sürüyor. Siz istediğiniz kadar siyasi dinginlik bekleyin. İstediğiniz kadar sağduyunun hâkim olduğu, ahlakın üstün geldiği bir siyası ortamı özleyin.
Bulamazsınız.
Neden bulamazsınız?
Çünkü Türkiye'de alttan alta, kimi zaman cephe cepheye soğuk savaş sürüyor da ondan.
Biz hizipçiliği ve kamplaşmayı seviyoruz…
Bizim siyaset alanımız rekabetçi olmaktan çok savaşçı.
Ne yalan söyleyeyim halk da buna alışkın galiba. Yumuşak söylemleri, ağır tonlu fikir üretimlerini sevmiyor. Tv programlarına bakın. Derinlemesine tartışmalar yerine reyting yapan tartışma programları hangisi?
Kavgalı olanlar.
İki taraf, ikide bir birbirinin sözünü kesip tartışmak yerine dalaşıyor, fikir yarışı ve ikna yerine sert sözlerle karşısındakine sataşıyorsa o programın reytingi yüksek oluyor.
Haliyle buradan ortak akıl çıkmıyor. Seyirci, işe yarayacak bir sonuca ulaşamıyor. Bir gürültüdür gidiyor.
Hâl böyle olunca, soğuk savaşın çirkin yüzü her akşam ekranlarda kendini gösteriyor.
Peki, soğuk savaş biter mi?
Birkaç kuşak sonra belki…
Türkiye'de soğuk savaşın bitmemesinin en temel nedeni toplumsal müştereklerin felsefi temellerinin otaya konularak üzerinde bir uzlaşmaya varılamamış olmasıdır. Şu anda toplumsal kazan, kültürel, sosyal ve siyasal karışımlarıyla kaynıyor. Aş piştiğinde, ortak akıl devreye girecektir. Ancak bunun için bir iki kuşak daha değişmesi gerekiyor kanaatindeyim.
İşte içinde yaşadığımız şu kültürel, siyasal ve toplumsal ve ekonomik çalkantıların sebebi, kaynama noktasına ulaşan sosyal kazanın yarattığı gürültüdür. Sonunda taşlar yerine oturacak ve ideolojik dinginlik sağlanacaktır. Tabi bu gürültüde Türkiye'yi böldürüp parçalatmazsak. Gelecek kuşaklar rahat edecekleri bir Türkiye'ye ulaşacaklardır.
Soğuk Savaşı tetikleyen ve ortak paydanın oluşmadığı bükük sorular var.
- II. Abdülhamitçi miyiz yoksa Cumhuriyetçi Atatürkçü müyüz?
- Kürtçülük, ayrılıp bir devlet kurma amaçlı mı, değilse federasyon amaçlı mı, o da değilse aynı toplumun parçasıyız ama bizim bazı sorunlarımız var onu çözelim amaçlı mı?
- Modernizmden kaçabilir miydik? Kaçamazsak ne yapabilirdik? Muhafazakâr çevrelerin suçlamaları sorunu çözer mi?
- Tarikatlar, İslam sofizminin günümüze yansıyan şekli mi, yoksa bütün hayatımızı yönetecek, dini bir model, tüm Müslümanların zorunlu bir yaşam şekli mi? İslam hayat ve varlık alanına tarikat modeliyle mi yansımak zorunda?
- Halifelik, dinin zorunlu ve imanî bir iktidar biçimi mi, yoksa İslam inanç sistemini bölen, parçalayan ve sultanlığa dönüşerek, siyasal bir iktidar sunan yönetim biçimi mi?
- Sosyalizm Atatürkçülükle bağdaşır mı? Marks-Engels'in sınıfçı sosyolojisi ile Atatürk'ün milli birlikçi ve bütünleşmeci sosyolojisini devrimcilik üzerinden okumak neyin nesidir?
- Atatürk devrimleri daha yeni bitirmiş, cumhuriyeti daha yeni kurmuşken Nazım Hikmet ve benzerleri hangi devrimin peşindeydi? Atatürk, batı yönelimli muassır medeniyeti hedef gösterirken Nazım Hikmet neden Sovyet medeniyetini tercih etti?
- Osmanlı, tüm zamanlar için geçerli bir yönetim modeli mi, yoksa kendi tarihsel dönemiyle sınırlı bir imparatorluk yönetim modeli mi?
Soruları çoğaltabiliriz. Bu sorular, taraftarlarınca mantığa büründürülerek cevaplandırılıp, tüm topluma "geçerli doğru budur" diye sunulduğu ve/veya kabullendirilmeye çalışıldığı yahut ikamesi için çaba sarf edilmeye devam edildiği için Türkiye'deki soğuk savaş bitmiyor.
Devletin tepesindeki ağzı bozuk dil, gerilim yaratan düşmanlık siyaseti ve ithamların siyasal kökleri buraya dayanıyor.