Türkiye kime kalacak?
"Yeni Türkiye" dedikleri bir tasfiye projesidir.
Şöyle ki: İki ana bölümden, dönemden oluşuyor. Birincisi, 15 Temmuz 2016 darbe öncesi dönem, ikincisi de darbe sonrası dönem.
Darbe öncesi dönem de kendi içinde AKP iktidar sahiplerinin tabiriyle, çıraklık, ustalık ve kalfalık diye bölümlere ayrılabilir.
1-Çıraklık dönemi: Bu dönem AB ile yapılan ikili anlaşmalar ve görüşme üzerine kuruluydu. AKP''nin iktidarda kalıcılaşma, AB''nin desteğini alarak Türkiye''yi bütünüyle sahiplenme ve kalıcı hale gelmek için, elinden geleni yapma dönemiydi. Öyle ki 28 Şubat sonrası iktidara geldiğinden, hem yurt içinde ve hem de yurt dışında elde etmek istediklerini ve yapmakta zorlanacaklarını AB aparatı sayesinde elde etti.
2007''ye gelindiğinde AB ile yapacağı iş bitti. Yeni bir ortağı vardı: Cemaat!
2-Kalfalık dönemi: Sırada "gizli ajandanın" kapağını aralamak vardı. Atatürk Cumhuriyetini bütün kılcal damarlarıyla ele geçirip "Davanın" (nasıl bir davaysa) amacına uygun hale getirmek.
Büyük kitleleri elde tutmak, istediği gibi yönetmek ve yönlendirmek için önce hâkim medyayı /basını elde tutmak gerekiyordu. Televizyonlar, gazeteler, teker teker iktidarın kontrolüne girdi. Böylece Türkiye''de kamuoyunun zihni, çerçeveye alınarak kuşatıldı. Tek merkezden haberler yapılıyor, tek merkezden bütün mesajlar veriliyordu. İnsanlar, buradan üfürülen haberleri, yorumları, çarpıtılmış bütün mesajları kendilerine anlatıldığı gibi sanıyor ve işin aslını tam anlamıyla göremiyordu.
Bu arada Cemaat, uzun yıllar boyunca içine sızmağa çalıştığı, bazen zar zor girebildiği, bazen kovulduğu devlet bürokrasisine artık elini kolunu sallaya sallaya giriyor, istediği bürokratik yapıyı (paralel devleti) kuruyordu. Hatta kendi başına, iktidarın varlığına rağmen operasyonlar yapabiliyor, koca ülkeyi elinde oynatabiliyordu. Hele 2016''ya doğru yaklaşıldığında ise, artık kendini devlet olarak görmeğe başlamıştı.
Hikmetinden sual olmaz sanılan Türk Silahlı Kuvvetleri''ne Balyoz ve Ergenekon Operasyonları, kumpaslar kurdu.
Kendi medyası ile iktidarın medyası paslaşarak bu kumpasları kamuoyuna "ihanet" olarak anlattı.
Aslında iktidar ortağı cemaatin, iktidara ihtiyacı yoktu. O kadar güçlenmişti ki, devlet içinde operasyonları yapacak yüzlerce polisi, yüzlerce savcısı, hepsini tutuklayacak yüzlerce hâkimi vardı.
Generalinden, erine kadar ordunun içinde ikinci bir cemaat ordusu bile vardı.
Devlet içinde ikinci bir polis, öğretmen, akademisyen, sağlıkçı ordusu vardı. Cemaat, tam anlamıyla devlet içinde devletti. Bu sebeple ona Paralel Devlet diyorduk.
İkinci paralel devleti de iktidar partisi oluşturmaktaydı.
Toplumun zihnini kuşatan paralel devlet medyası dahi iki başlıydı. Biri cemaatin, öbürü iktidarın bizzat kendisinin. İktidar, iktidar olmasından aldığı güçle, bağımsız ve tarafsız olması gereken devlet medyasını da (TRT) taraflı hale getirdiğinden, toplumun algı sistemini bütünüyle kuşatıp etkisi altına alabiliyordu.
Böylece zaman içinde işin doğası gereği paralel güçler birbirini itmeğe başladı. Şurası bir hakikat ki, hiçbir güç iki başlı olmayacağı gibi hiçbir devlet yönetimi (iktidar) de iki başlı olamaz.
İşin doğasına aykırı.
28 Şubat 1997 müdahalesine kadar zaten birbiriyle uyumsuz olan cemaat ve AKP zihniyeti, ilk güç denemesini 2012 MİT kumpasıyla alenileştirdi.
Sonrası 2016 yılı 15 Temmuz''una kadar karşılıklı güç gösterileriyle sürdü.
3-Ustalık Dönemi: Eski Türkiye''nin büyük ölçüde tasfiyesiyle yerine yeni "Dava" bürokrasisinin getirdiği ve 2023''te tamamlanacağı ön görülen süreçtir.
AKP yönetimi, ta en başından beri geleneksel devlet ve hukuk düzenini içine sindiremedi. Her zaman Anayasanın ve kanunların dışında davranmaktan çekinmedi. Bu sebeple, darbe sonrası ortağı cemaatin bıraktığı boşluğu çabuk doldurdu. Hatta onlardan görüp öğrendiği metotları kendileri uygulamağa başladı. Yetmedi, MHP lideri Bahçeli''nin dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan, adı sanı belirsiz ve fakat "Türk Usulü" diye tanımladığı kişiye özel bir yönetim sistemine bile kavuştu.
Böylece hükümet başkanını kimsenin denetleyemeyeceği, istediği her şeyi bir kararname ile buyuracağı, kanun haline getireceği post modern padişahlık sistemi kurulmuş oldu.
Bazıları, bu yeni durumu da bir darbe olarak nitelendiriyor.
Tartışılabilir.
Şimdi iktidar yol ayrımına doğru ilerliyor. Medya gücü hâlâ devam etse de, muhalif medya da epey yol almış durumda. Türkiye Türk Milletine mi, yoksa oligarşiye mi kalacak seçimde göreceğiz?