TERÖRİSBAŞI BİZİ NASIL KURTARACAK?
Boğazını patlatırcasına, grup kürsüsünden “Terörist başı gelsin DEM grubunda konuşsun” diye haykıran Bahçeli’nin, tepkiler üzerine, bir hafta sonra geri adım atarak, “DEM İmralı’da konuşsun” isteği nihayet gerçekleşti. Teröristbaşı; “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” dedi.
Tabi biz de Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan’ın sözü edilen “Paradigmalarının” ne olduğunu merak ediyoruz.
Paradigma sözcüğü, bilim felsefecisi Thoman Kun’un, bilimsel dönüşüm ve değişimleri açıkladığı görüştür. Bu görüşe göre, dönemsel bakış açıları, ilerleyen zamanlarda, mevut durumun tam tersine evrilebilir. Adeta birbirini ters yüz eder. Böylece, yeni anlayış ve bakış, yepyeni zihin haritaları ortaya çıkar. Bu durumu bir devrim olarak niteleyen Khun, kabul ettiği her iki anlam dünyasına paradigma demektedir.
Örnek vermek gerekirse, bir zamanlar bilim dünyası, “Dünya dönmüyor, güneş dönüyor” diyerek Batlamyusçu evren görüşünü doğru kabul ediyordu. Ancak Newton’un hesaplamalarıyla, gerçeğin farklı olduğu, sanılanın aksine dönenin güneş değil, dünya olduğu matematiksel olarak ispatlandı. Böylece ortaya yeni paradigma çıktı.
Her önüne gelen, felsefi kavramları, işine geldiği gibi kullanıyor. DEM-Öcalan görüşmesinde, iktidarın ve muhatap kabul ettiği teröristbaşının ne istediğini tam olarak bilemiyoruz. Ancak, ne isteyeceklerini biliyoruz. Bu sebeple ortada yeni bir “Paradigma” dan söz edilemez. Her fikir ya da düşünce de paradigma değildir.
Önce kavramsal alt yapıyı doğru kuralım. Sonra bilmediğimiz isteklerin ne olacağını, ilerleyen günlerde ne göreceğimizin farkındalığı bağlamında şimdi şu an ne olduğuna bakalım.
Bu süreçte;
1-Muhatap DEM partiymiş gibi görülse ve öne çıksa da asıl muhatabın, kendisine Bahçeli tarafından çağrı yapılan Teröristbaşı Öcalan olduğu kesindir. Nitekim, “Yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” diyerek, tarafın asıl sahibi olduğunu tescil ediyor.
2-İktidar çevresinden Saray danışmanı Mehmet Uçum’un, DEM-Teröristbaşı Öcalan görüşmesine denk gelen yazısında, Türkiye’nin genel büyük kamuoyunu rahatlatacak açıklamalarda bulunması, olsa olsa bir ön almadır. Güya pazarlık payını yüksek tutup, çıtayı en yukarı koymağa çalışıyor. Aslında Uçum’un söylemleri, bilinenin güncel bir tekrarından ibaret. Devletin anayasal bütünlüğü, Kürt-Türk ve geri kalan her kimliğinin kardeşliği, devletin üniter yapısının önemi vs.
3-MHP-AKP Cumhur İttifakının, birlikte başlattığı bu hikâyenin sonu, ZP Lideri Ümit Özdağ’ın belirttiği gibi “Önümüze anayasa taslağı konulunca ortaya çıkacak.”
4-Ancak, bugünden kestirebileceğimiz birtakım işaretler de yok değil. Mesela Irak’ta yuvalanan PKK, Öcalan’ın çağrısına cevap vererek silahı bırakıp, örgütü ortadan kaldırdıklarını açıklayabilir. Bu durumun onlara büyük maliyeti olmaz. Hem İran’da ve hem de Suriye’de uzantıları davam ediyor. Başka isim altında devam ederlerse de kıyamet kopmaz. Ancak böyle yapmakla kurucu liderlerine özgürlük sağlamış olurlar. Tıpkı HTŞ’nin süreç içinde kendini fesih edip, başka bir adla Suriye’de iktidar olacağı gibi.
5-DEM’in teröristbaşı ile görüşme yaptığı süreçte, Suriye’nin kuzeyinde konuşlanan PYD-YPG’den de açıklama geldi. Yeni kurulacak Suriye ordusuna katılabileceklerini söylediler. Ancak fiili yapının ortadan kaldırılacağını söylemediler. Kanaatimce her iki gelişmenin mesajı birbiriyle ilişkili. PYD-YPG Suriye’den, Teröristbaşı İmralı’dan benzer mesajlar veriyor. “Biz yapıcı insanlarız. Amacımız bozgunculuk değil. Uyumluyuz, görüşmelere hazırız” mesajı. YPG’nin mesajı öncelikle Türkiye’ye sonra bütün dünyaya. Halbuki her ikisinin de arkasında İsrail-ABD var. Aslında konuşanlar, onlardan çok patronları.
Nitekim CİA başkanı aralık ayın boyunca birçok kez Türkiye’yi tehdit eden mesajlar paylaştı. Dedi ki: “Batılı Turistler İstanbul’u terk etmeli. Dünyanın en büyük Kürt şehri İstanbul’dur. Kürtler köşeye sıkıştıklarında ölümüne savaşacaklardır. İHA’lar İstanbul’da işe yaramaz… Eğer Türkiye İsrail siyasetini değiştirmezse, 2025 yılında üretime geçmesi beklenen Akkuyu Nükleer Santrali daha enerji üretmeden imha edilebilir.” Bu açıklamaların tamamı, ABD’nin Suriye’deki ve Türkiye’deki gelişmelerden bağımsız olamayacağının göstergesidir. Öyle ise Suriye’nin Kuzeyindekiler, şirinlik mesajlarını, efendilerinden izinsiz vermiş olabilirler mi? Bir soru daha: Çok umutlandıkları teröristbaşı, Türkiye’de, sahiden “Barışı” sağlayabilir mi? Hep birlikte görüp yaşayacağız.