Örtüşen mektuplar!

Hasan Sabbah, o kadar günahlarına, o kadar düşman kazanmasına rağmen, yakalanamadı, öldürülemedi. Alamut'ta 1124'te hastalanarak öldü. Ama onun takipçisi Batınîler daha uzun yıllar kadar hüküm sürdüler. Alamut kalesini, 1256'da, İlhanlılar Devleti'nin kurucusu, Cengiz Han'ın torunu Hülagü yıktı. Daha önce bunları yazmıştım. Ünlü tarihçi Cüveynî, Hülagü'yle birlikteydi. Olup bitenleri Tarih-i Cihan Guşâ'da anlatmıştır. (Bu eseri Prof. Dr. Mürsel Öztürk tercüme ederek, Türk kültürüne büyük hizmette bulunduğu notunu hususiyetle buraya eklemek istedim.)

Bahsettiğim gibi, eski Diyanet İşleri Başkanı M. Şerefeddin Yaltkaya, 1926'de, Darulfünûn İlâhiyat Fakültesi Mecmuası'nda yayınladığı "Fatimîler ve Hasan Sabah" başlıklı makalesinde Melikşah'la Hasan Sabbah'ın mektuplaşmalarını vermiştir. Bu mektuplar ihtiyatla karşılanmakla beraber, Hasan Sabah, çok zeki ve kurnazdır; her yolu deneyecektir, mektuplaşmanın mümkün olduğunu belirtelim. (Yaltkalya'nın makalesini yeni harflere aktararak "Almamut'un Büyüsü" kitabımıza aldık.)

Dün Melikşah'ın mektubunu vermiştik. Bugün, uzatmadan, 17 Aralık bombası patladıktan sonra, 25 Aralık bombası patlamadan önce, 22 Aralık 2013'te, F. Gülen, C. Başkanı Abdullah Gül'ün mektubuna karşılık, ona hitaben yazdığı ancak muhatap olarak Başbakan R. T. Erdoğan'ı aldığı mektubunda son derece saygılı bir dil kullanır ve aba altından sopa gösterme diyebileceğimiz ifadeleri kullanmaktan da kaçınmaz.

Hasan Sabbah da mektubunda, Melikşah'a saygıda kusur etmez ama veziri Nizamülmük'e düşmandır:

"Ümit ederim ki dergâh-ı sultanînin bendegânı işitip bu hususta bir fikir edinerek hasmım olan erkân-ı devlet ve hususiyle Nizamülmülk ile bana ait hususâtta müşâverede bulunmazlar ve bu suretle hareket edildikten sonra maruzatımdan re'y-i sultanîden hâsıl olacak intibââta inkıyâd etmek benim için zarurîdir. Eğer bu türlü intibâât ve kararlara mutâvaat etmezsem Müslüman dininden irtidâd etmiş ve Allahu Taâlâ'ya ve Hak Resulü'ne âsi olmuş olayım. Lakin sultan bana ait hususâtta düşmanlarımın sözüne bakarsa şüphesiz benim için âtîyi düşünmek endişesi baş gösterir."

Demek istediği şu: Sultan beni duysun, hasmım olan Nizamülmülk'ü dinlemesin. Bana inanırsa, Sultan'a uymak benim için zarurîdir. Eğer düşmanlarımın sözüne bakarsa benim için geleceği düşünmek endişesi baş gösterir.

Hasan Sabbah mektubunun bir yerinde "Benim dünyaya ve dünya işlerine meylim yoktur. Yaptığım işler ve sevildiğim sözler halisen muhlisen din-i hak uğrundadır." der.

İnanılmaz bir benzerlik: F. Gülen, Başbakan (Başvezir) R. T. Erdoğan'ı şu cümlelerle hedef alıyor:

"... maalesef yer yer nezaket ölçülerinin dışına çıkan bir üslup ile çok çirkin söz ve karşılıklı isnatların gündemde olması hasebiyle bunun önüne geçilmesi gerektiği akl-ı selim sahiplerinin öncelikli bir zaruret olarak gördüğü bir husus. Özellikle bir kısım medya kuruluşlarında kara propaganda sayılabilecek yayınları sona ererse, dost ve arkadaşlarımın da sükûtu tercih edecekleri kanaatindeyim."

İki mektup da uzun... Ama öz bu.

Hasan Sabbah sonunda savaşmayı tercih etti; Nizamülmülk'ü öldürttü. F. Gülen bağımlıları 15 Temmuz'da hedeflerine ulaşsalardı, R. T. Erdoğan hayatta olmayacaktı.

Yazarın Diğer Yazıları