Öcalan’dan medet umanlara yazıklar olsun!
PKK/DEM’in iki milletvekili, İmralı’ya Abdullah Öcalan’ın “ikametgâh”na götürüldü. Abdullah Öcalan şimdi Türkiye’yi geçin dünyaya nizamat verecek ya... Aklıevveller A. Öcalan’dan sihir bekliyorlar.
Belli kesimlerde, ne yazık ki, söz ve yazıda öne çıkartılanlar da onlar; A. Öcalan’a kilitlendiler.
Bütün haberler A. Öcalan’la başlıyor. Ekranlardaki tartışmaların ana konusu da o “zat-ı muhterem”!
Bölücülükte Abdullah Öcalan, yıkıcılıkta Deniz Gezmiş. Her ikisinin de dokunulmazlığı var! CHP Deniz Gezmiş’in, DEM ve biraz da CHP Abdullah Öcalan’ın partisi.
Abdullah Öcalan fazla açık verdiği için, haberlere önce “bölücü başı” sıfatıyla başlıyorlar. Ama sonra etrafına çiçekler serpiyorlar!
Kanun dışı “Türkiye Halk kurtuluş Ordusu” kurucularından Marxist Deniz Gezmiş için “yıkıcı” dedim ya... Bana öyle bir hücum başlayacak ki... Hücumcular önce Baki Tuğ’un 2 ciltlik “Denizlerden Apoya 12 Mart 1971” kitabını okumalılar.
Vikipedi’de Baki Tuğ için şu cümle yer alıyor:
“Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan’ın yargılandığı 16 Temmuz 1971 günü Altındağ Veteriner Okulu binası'nda Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığındaki Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 nolu Mahkemesinin savcısıydı.”
Baki Tuğ, dönemin kanunlarına göre idam istedi, Ali Elverdi başkanlığındaki hâkim heyeti de kalemi kırdı.
Söz açıldıkça yazarım. Kanuna göre idam cezası ister istemez veriliyor. Ama son karar TBMM’nindi. Keşke o üç gencin idamı için eller kalmasaydı.
Bu idam cezasında avukatların ideolojik ısrarları etkili.
Daha önce de Ekşi Sözlük'ten Deniz Gezmiş'in avukatı Halit Çelenk’e dair şu satırları vermiştim:
“Deniz Gezmiş'in idamının baş sorumlusudur. Pişman olduğunu söylemekle en azından idamdan yırtacak olan Deniz'i, sahip olduğu bağnaz komünizm inancı yüzünden bir piyon gibi kullanmış, aklınca mahkemeye meydan okutarak ilahlaştırmaya çalışmıştır. Sonra da Deniz'le ilgili televizyon programlarında gözyaşı dökmektedir. Yemezler.”
Diyeceksiniz ki, Deniz Gezmiş ve arkadaşları kimseyi öldürmediler. Kendilerince bir ordu kurdular. Birkaç soygun, birkaç eylem yaptılar. İleride elbette yıkıcı saldırılara girişeceklerdi. Onları hapisten kurtarmak için eylemlere girişen Mahir Cayan ve çetesi ise can almıştı. D. Gezmiş ve arkadaşları yakalanmasalardı, Mahir Çayan gibi hareket edecekler, askere polise kurşun sıkacaklar, insanları rehin alacaklardı.
Ne olursa olsun idam edilmemeliydiler.
Abdullah Öcalan, ülkeyi bölmek istedi. Binlerce insanın katli için emir verdi. İmralı duruşmalarından sonunda idama çarptırıldı. İdam beklenen cezaydı. Ama idam edilmedi.
İyi ki idam edilmedi. O dönem bildiğiniz gibi, bütün duruşmaları takip ettim, her şeyi yazdım. Bülent Ecevit başbakan, Devlet Bahçeli de Mesut Yılmaz’la birlikte başbakan yardımcı idi. İdam cezası kaldırıldı.
Ben de idam edilmemesi gerektiğine dair epey yazmıştım.
Bu tiplerin ölüsü dirilerinden tehlikelidir.
Ama kimse, A. Öcalan’a bir “ada devleti” bahşedileceğini, gak deyince su, guk deyince et verileceğini kimse düşünemezdi.
Türk’e, Türkiye’ye düşman ol, başımızın üzerinde yeriniz var!
Düşünebiliyor musunuz, açık açık “Abdullah lütfen PKK militanlarına bi seslensen de, silahlarını gömseler. Bakın gömseler diyoruz. İleride yine çıkarabilirler. Çok şehit verdik. Halkı yatıştırmamız lâzım. Lütfen yetiştirdiğin militanlarına bi seslen de bizi zor durumda bırakmasalar.” diyorlar.
Şu zamanda Abdullah Öcalan’dan istenen tam da bu.
Sen bu kadar itibar gösterirsen, gelir başına!... Neyse... Cümleyi tamamlamayım!
Abdullah Öcalan’dan medet umanlar, “Açılım” döneminde, İmralı’ya gönderilen HDP milletvekillerinin ondan nasıl akıl aldıklarını belgeleyen “Demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa (İmralı Notları)” kitabına bir göz atsınlar. O milletvekilleri “başkanım, başkanım...” diye diye A. Öcalan’ın neredeyse ayaklarına kapanıyorlardı.
***
PKK’dan medet umanlara yazıklar olsun!