Avşarların direnç sembolü Dadaloğlu

Dadaloğlu denince aklımıza “Kalktı göç eyledi Avşar elleri / Ağır ağır giden eller bizimdir” dizeleriyle yüklü bir koçaklama gelir. Bu koçaklama bir olay nedeniyle birdenbire söylenmiş anlamını ifade etse de güçlü, görkemli, azimli bir aşiret olan Avşarlar’ın bütün yaşamını kapsamaktadır. Avşarlara ve bütün konargöçer yaşayan boylara uygulanmak istenen zorunlu iskân fermanına karşı bir direnişin ifadesi olarak söylenmiştir. Dadaloğlu, bu şiirinde “çevik atlarıyla, Kirman işi kılıcı, mızrağı ve cesur yüreğiyle” övünmekte;

“Belimizde kılıcımız kirmani

Taşı deler mızrağımız temreni”

diyerek de meydan okumaktadır.

Bilindiği gibi Avşarlar, Oğuzlar’ın yirmi dört boyundan biridir. Müslüman olan göçebe Oğuzlar’a Gazneli Mahmut Büyük İskender’in verdiği ada bağlı kalarak Türkmen dediği için Türkmen adıyla anılır olmuşlardır.

Oğuz efsanesine göre ve Dede Korkut anlatmalarında geçen “Oğuzeli” diye bilinen Sir-Derya bölgesinde yaşayan Avşarlar, Bozoklar denilen Oğuz Kağan’ın büyük oğlu olan Avşar’dan gelmektedir.

Avşarlar diğer Oğuz boylarıyla birlikte Orta Asya’dan Horasan yoluyla göç ederek bir kısmı konargöçer bir yaşam sürüp Suriye, İran, Afganistan, Azerbaycan’a yayılmışlar, bir kısmı da Güney Anadolu’ya gelmişlerdir.

Avşarlar'ın, 16. yüzyıldaki Akkoyunlu eylemlerine katılmaları sonucu Anadolu'daki Avşarlar'ın bir bölümü İran'a gitmiş, Safevi devletinin kurulmasından sonra; Suriye, Afganistan, Kuzey Irak ve Güney Anadolu'daki Avşarlardan pek çok oymağın da İran'a göç etmesiyle İran'da söz sahibi bir Avşar varlığı oluşmuştur. Bu Avşarlar'dan Nadir Şah, kazandığı başarılar sonucu İran'da Safevi hâkimiyetinin yerine geçmiştir.

Selçuklular zamanından itibaren de on bir oymak halinde Anadolu'ya gelip Güney ve Güneydoğu kentlerini yurt edinmeye çalışmışlar, kışın ovada, yazın yaylada konargöçer hayatlarını sürdürmüşlerdir.

“Kalktı göç eyledi Avşar elleri

Ağır ağır giden eller bizimdir”

derken on bir boy olan; “Torun, Koca Naili, Paşa Oğlu, Halil Oğlu, Deliler, İbrahim Bey, Türkmen Aliler, Kara Şehli, Recepli, Cingözoğlu, Kara Hasanlı” gibi büyük oymaklardır. Horasan'dan dalga dalga ama hayvanlarıyla ağır ağır giden kafileler dile getirilmekte, sanki tarihî bir olay anılmakta, güç ve kuvvetleri ima edilmektedir.

“Arap atlar yakın eder ırağı

Yüce dağdan aşan yollar bizimdir”

deyişinde dikkat çeken husus dünyaca meşhur başka at cinsleri değil de özellikle sürati ve dayanıklılığı ile tanınan Arap atı cinsinden söz edilişidir.

Bazı Avşar beyleri Suriye'ye sürgün edildiklerinden Arap atlarını yakından tanımış ve kabilelerini bu atlarla donatmışlardır. Çünkü Türk bozkır kültürü büyük ölçüde konargöçer atlı kültürüdür. Burada, "Yüce dağdan aşan yollar bizimdir" dizesiyle, bizde böylesine atlar varken, kuş uçmaz kervan geçmez ıssız dağ yollarında biz göçerlerden başkası dolaşamazken kimse bu yollarda hak iddia edemez, bu dağlardan geçişimizi, yaylalara çıkışımızı kimse engelleyemez, bu bölgeler bizden sorulur denmek istenmektedir.

Anadolu Avşarları iki gruba ayrılır. Bunlardan birincisi Selçuklular zamanından itibaren Anadolu’nun çeşitli illerine dağılıp yerleşik hayatı seçmiş olan ve Avşarlıklarını unutan soy kökünün Oğuzların Bozok koluna bağlı Beğdili boyu olan Ceritli Avşarlarıdır.

İkinci grup Avşarlar ise Recepli Avşarları diye anılan 1865’ten sonra Derviş ve Cevdet Paşalar’ın Fırka-i İslâhiyye hareketiyle iskân edilen Avşarlardır.

Bu halk Orta Asya'daki bozkır geleneğini Anadolu'da sürdürmeyi kendilerine ilke edinmiştir. Göçebe yaşam tarzını yaşam felsefesi saymış, mevsimden mevsime yaylak ve kışlaklar arasında sürekli hareket hâlinde olmuşlardır. Geçmişini en iyi bilen, gelenek ve göreneklerini en canlı biçimde sürdüren Recepli Avşarlarından olan Dadaloğlu, onlarla birlikte dolaşmış, onlarla birlikte yaşamıştır.

Anadolu’da adaletsizlikten, haksız vergilerden, yeteneksiz yöneticiler yüzünden çıkan isyanları bastırmak için çeşitli zamanlarda Türkmen kıyımları yapılmıştır. 1728’de çıkan ferman üzerine Avşarlarda oluşan huzursuzluğu Dadaloğlu:

“Hakkımızda devlet etmiş fermanı

Ferman padişahın dağlar bizimdir”

biçiminde dile getirse de ne dertlerini Osmanlı'ya anlatabilmişler, ne de Osmanlı Avşarları anlamak istemiştir.

Devletin zorlamasıyla Avşar aşiretleri Çukurova’ya yerleşecek olmuş, baştanbaşa bataklıklar ve sazlıklarla dolu ovada sivrisinekten kendilerini kurtaramayınca yaşam mücadelesi için yeniden dağlara çıkmışlardır. Bu çıkış devletin işine gelmemiştir. Çünkü vergi alamadığı, asker yapamadığı ve kontrol edemediği büyük bir konargöçer kitlesi oluşmuş, bunların yerleşik hayata geçmesi için ferman yayınlanmıştır.

İlkbahar gelip de yaylalar yeşerince Avşarlar Çukurova'dan Toroslar'a doğru hareket ederler. Onların dağlara göçmelerini ferman bile engelleyemez.

Fermanın gereği yerine getirilmeyince devlet bölge halkını, göçerleri yerleşik hayata zorlamak ve isyanı bastırmak için asker göndermiş, Avşar aşireti ve Kozan aşiretlerinin katıldığı isyan bastırılmış, bu bölgedeki göçebeler Anadolu’nun dört bir yanına üçer beşer aileler hâlinde sürgün edilmiştir.

Avşar boyları kitleler halinde devletin gösterdiği yerlere yerleştirilmeye çalışılmış, yaylalardan boşaltılan yerlere de Çerkezler yerleştirilmiştir.

Avşarlarla Osmanlı mücadeleleri 180 yıl gibi uzun bir dönemi kapsar. Bu dönem içinde ilk fermanla, 1690 yılında, Cerit, Beydilli ve Avşar aşiretlerinin bazı beyleri sürgüne gönderilmiştir.

İkinci ferman 1865’te yayımlanıp cezalandırmak yetkisiyle bir miktar askerle birlikte Fırka-i Islâhiye adıyla Cevdet ve Derviş Paşalar Avşarlar üzerine gönderilmiş, zorunlu iskân gerçekleştirilmiştir.

Bu iskânın sıkıntıları Dadaloğlu tarafından dillendirilmiş. Dadaloğlu yabancı sözcükleri az kullanıp içten ve rahat söyleyişleriyle halkın sevgisini kazanmış, yıllar yılı unutulmadan bazı dizeleri duyguların önemli bir tercümanı olarak günümüze kadar gelmiştir.

Dadaloğlu aslında Karacaoğlan gibi doğanın ve doğa güzelliklerinin büyük ustasıdır. Ama Avşar olan doğasından gelen içgüdü ve aşiretine yapılan zulüm onun sesini yükseltip;

“Nice koç yiğitler yere serilir

Ölen ölür kalan sağlar bizimdir”

biçiminde sert tavırlı koçaklamalar söylemeye yöneltmiştir.

Kendileri konargöçer yaşamın koşulları gereği her türlü zorluğa alışkın olduklarından Osmanlı askerinden kendi gençlerini daha zinde ve güçlü görmekte, padişahın fermanı varsa, bizim de sığınacağımız, dağlarımız vardır demektedir.

Dadaloğlu'nun son şiirlerinden biri olduğu sanılan bu şiirde Dadaloğlu'nun padişaha karşı eylemi bireysel değil, toplumsal boyutta bir eylemdir. Düşüncesi dilinde ve sazının telindedir.

Yazarın Diğer Yazıları