İnadına okunacak kitaplar

Artık kitap okunmuyor. Herkesin elinde telefon. Geçmiş yıllarda toplu taşıma araçlarında çok insanın elinde ya gazete ya kitap bulunurdu. İstanbul gibi yerde mesafe uzun olduğu için bir iki seferde kitap biterdi. Bebek arabalarında çocukların elinde bile telefon... Ses çıkarmasınlar, kendilerini oyuna, eğlenceye versinler diye anneler ellerine telefon tutuşturuyor.

Kitap okumazsak bilgi edinemeyiz, fikrimizi yoğuramayız. Geleceğe bir yol açamayız.

Orta mekteplerde mutlaka kitap okumak teşvik edilmenin ötesinde mecbur edilmelidir. Ama hangi kitaplar okutulacak?

Bilgi ötesinde, çocuklar üslup edinmek için kitap okumalılar. Tabiî seçici olmak gerekiyor. Hiçbir surette sağ ve sol fikre bakılmaksızın, kalemiyle fikrini yoğuranlar öne çıkarılmalıdır.

Bugün, yeni yayınlanan üç kitabı hatırlatacağım.

***

Halis Gökbayrak, denemelerini “İnsomnia”da topladı. (Dorlion Yayınları, 204 s.)

“İnsomnia”nın epigrafı “‘Do What Thou Wilt’ (içinden geleni yap)”

“İnsomnia” ne demek?

Halis Gökbayrak’ın, bitabın başında “giriş niyetine” yazdığı “İnsomnia Üzerine” başlıklı satırları bize bir fikir veriyor:

“İnsomnia uykusuzluk hastalığıdır. Vücudunuz ne kadar yorgun, bitkin olursa olsun göz kapaklarınız kapanmaz. Vücut uykuya geçemez, bir şeyler rahatsız eder. Kafanızın içinden tüm vücuda yayılır o rahatsızlık ve uyutmaz insanı. Rahatsız eden tüm o şeylerin simgesel yapıtta toplanmasını istedim, düşüncelerimi damıttım.

Düşünen insan uyuyamaz ki.

Sizler beni belki tanıyorsunuz belki tanımıyorsunuz ya da tanıdığınızı zannediyorsunuz.

Diyebilirim ki olabildiğince kendim olmaya çalışarak yazdığım denemeleri yazarken sinirlendiğim de oldu, gül­düğümde. Sürecin tamamına baktığımda keyif aldım, çok şey öğrendim.

Siz de bir şeyler öğrenir, güzel vakit geçirirseniz ne mut­lu bana!”

Halis Gökbayrak’ın farklı üslûbu olduğunu, dikkat çektiğini özellikle belirtmeliyim.

“İnsomnia” da 37 deneme yer alıyor.

“Muhafazakâr Edebiyat Ve Muhafazakâr Camia Üzerine” başlığı altındaki denemesinde Nietzsche’nin “"Derisini değiştirmeyen yılan, kafasını değiştirmeyen insan ölmeye mahkûmdur.” sözünün altında “Nasıl bir şeydir bu muhafazakâr edebiyat?” diye sorar ve sonra asıl mevzuya girer:

“Tarif edersek: Benim en uygun bulduğum, üniversite kütüphanesinde okuyup yıllar geçse bile üzerinden unu­tamadığım Fethi Naci'nin kullandığı benzetmedir. Ahmet Günbay Yıldız’ın Yanık Buğdaylar adlı eserinin eleştirisinde yer alır. Zamanın Western filmlerindeki Kovboy-Kızılderili filmlerine benzetmiştir. Muhafazakâr edebiyatta ilk gözüme çarpan bu durumdur, pek çok eserde bariz görülür. İyi-kötü, siyah-beyaz gibi net taraflar, derinliği olmayan, gerçek­çilikten uzak olay örgüsü, başı belli, sonu belli dini drama tadında mesaj bombardımanı içeren eserler bütünüdür. Za­manında gözümüze sokulan Sırlar Dünyası, Kalp Gözü, 5. Boyut, 6. His, 7. Asa, 8. Kat vb. diye uzayıp giden program­lar da TV versiyonudur. Ya da bu eserler bu programların kâğıda dökülmüş hâlidir sanki.

Bu edebiyatın sembollerinden olan Emine Şenlikoğlu, sosyal medyada yaptığı bir açıklamada kitaplarının eskisi gibi çok baskı yapmadığından, gerekli ilgiyi görmediğinden yakınıyordu. Eğer ki ateist, solcu yazsa tutardı. Dediği ki­taplardan biri ise sperm bankasından alınan çocuk(?) konulu kitaptı. İmamın manken kızı kadar etkileyici olmasa da yine de çarpıcı olduğu aşikâr. Benim merak ettiğim ise muhafazakâr kimliği olmasaydı bulunduğu noktada olabi­lir miydi? Hiç sanmıyorum... Elbette bu durum farklı ide­oloji ve dünya görüşlerinde de görülebilir/görülüyor. An­cak bir dünya görüşü/politik tutum, yazarı değil, yazar o görüşü değerli kılmalıdır. Örnek vermek gerekirse; Marcus Aurelius Stoacı olduğu için değerli değil Stoacılık M.A’la daha değerli olmuştur. Sırf belli değerlere bağlı biri yazdı diye bir kitap/yazar değerli olmaz. Sezai Karakoç saygınlı­ğı olan bir şair/yazardır. Mona Roza şiiri epey meşhurdur. Ona bağlı bir kitle vardır, hep düşünürüm acaba bu kitle Sezai Karakoç'u mu yoksa onda var ettikleri düşünceleri mi yüceltiyor diye. Bir başka fark ettiğim şey ise muhafazakâr camiada en sivrilmiş kişilerin “hak yolu bulmuş” kimseler ya da Batı eğitiminden geçmiş kimseler olmasıdır. Necip Fazıl bunun en bariz örneğidir. Fransa'daki bohem günleri Mina Urgan'ın anılarında anlattığı hatıraları ve bırakamadığı alışkanlıkları malum. Keza Nurettin Topçu, Batı eğiti­minden geçmiş biri. Cemil Meriç, İsmet Özel, Şevket Eygi, Hasan Kaçan. Ya Samiha Ayverdi, ne kadar uygun istenilen özlenilen genel stereotypea? (Stereotip, sosyal psikolojide belirli birey türleri veya belli davranış biçimleri hakkında yaygın olarak benimsenen herhangi bir düşüncedir. Basmakalıp.)...”

***

İsmail Özmel’in iki kitabı, makalelerini topladığı “Acıların Büyüttüğü İnsan” (Bilge Tonyukuk Yayınları, 291 s.) ve şiirlerini bir araya getirdiği “Bahçemde Bahar” (İmbik Yayınları, 96 s.) önümde.

Niğde’nin bağrından çıkmış üstadımız İsmail Özmel, 1933 doğumlu bir hukukçu, bir yazar, bir yayıncı. Niğdeliler İsmail Özmel üstadımızın açtığı kültür yolundan feyiz aldılar. İsmail Özmel, yıllar yılıdır Akpınar dergisini de çıkarıyor.

“Acıların Büyüttüğü İnsan”ın epigrafı Nahl suresi 105. ayet: "Yalan uyduranlar ancak Allah'ın âyetlerine inanmayanlardır. Yalancılar işte onlardır.”

İsmail Özmel “Sunuş”ta yalan üzerinde duruyor:

“Her kötülüğün anası yalandır. Yalan hiçbir insanı yükselt­mez, kazanmış gibi görünse de bunlar akan suyun köpüğü gibi geçicidir. Zamanın köpüğü içinde kaybolurlar. Yalan dibi olma­yan, doyurmayan, büyütmeyen, olanları da yok eden bir güve­dir ki, onun çarkına düşenler er geç kayıpta kalırlar.”

“Acıların Büyüttüğü İnsan”da öğretici, düşündürücü 152 yazı yer alıyor. Her birine tarihe düşülen not diyebiliriz.

***

İsmail Özmel “Bahçemde Bahar”da şiirlerini ana başlıklar altında bir araya getiriyor. O ana başlıklar:

İlim ve Bilginin Değeri Üzerine Şiirler / Tarih ve Millî Şuur Üzerine Şiirler / Şehir ve Yaşam Üzerine Şiirler / Zaman ve Zamanın Algılanışı Üzerine Şiirler / Yaratılışın Gayesi Üzerine Şiirler / Millî Dil Bilinci Üzerine Şiirler / Sevgili ve Vuslat Üzerine Şiirler / Geçiş Dönemleri Üzerine Şiirler / Doğal Afetler Üzerine Şiirler / İnsan Sevgisi Üzerine Şiirler / Yaşama Sevinci Üzerine Şiirler / Sanat ve Musiki Üzerine Şiirler / Anne Üzerine Şiirler.

“Anne” şiirinden mısralar:

Sana ne desem azdır anne / Her yokluğa katlanırdın / Soğukta sıcakta, okul yolunda / Bizim için kaygılanırdın // Beyaz bir melek kanadıydı sanki / Çamaşırdan ağıran ellerin. / Tebessümün evin bereketiydi / Bitmeyen hazine dualı dilin...

Yazarın Diğer Yazıları