Sığınmacılar gider mi, gelir mi?
Her konuda olduğu gibi yine en az ikiye bölünmeyi başardık. Suriye meselesine de itidalle bakmayı başaramayan bir halk olarak, iki ana yaklaşımdan söz etmek mümkün. Bir taraf her şeyi bir devlet aklının olağanüstü başarısı olarak görüyor, diğer taraf ise başımıza gelecek felaketlerin kesin olduğu üzerinden değerlendirmeler yapıyor.
Biz bu işten nasıl kârlı çıkarız, olmadı zarar görmeyiz, göreceksek en az zararı nasıl görürüz diye meseleye bakmaya çalışan azınlık ise her iki taraf açısından da vatan haini olarak tanımlanıyor. En önemlisi ciddi bir bilgi kirliliği var. Birinin ak dediğine diğeri kara demezse kendisini diğerinin tarafına geçmiş gibi hissediyor sanırım.
Aslında her birinin diğeri diye kodladığı insanlar ve o insanların düşünceleri ile birlikte yaşamak zorunda olduklarını bilmediklerini düşünmüyorum ben kendi adıma. Biliyorlar, büyük çoğunluğunun da gerçek fikirleri değil zaten yazıp çizip söyledikleri ama bu şekilde tutunuyorlar içinde yaşamayı tercih ettikleri dünyaya. Ders çıkarmak, her hamleye hazırlıklı olmak, sonrasında utanacağı cümleler kurmak yerine itidali önceleyen bir bakış açısı oluşturmaktan hızla uzaklaşıyorlar.
Çünkü hemen her konu iktidarda olmak ve iktidarda olan tarafın kendilerine sunacakları imkânları kullanmak için bir malzeme. Ülkenin ya da içinde bulundukları siyasetin iktidarı fark etmiyor.
Tarih okumaları, ekonomi, üretim gücü, istatistik bilimi gibi birçok destek ile ne olup bittiğini yorumlamak, gerçeklerin ülkemizin ve bizim menfaatimize ne kadar uyup uymadığını algılamak için zaman harcamak yerine her yeni gelişmeyi bir ezber ile tekrarlamaya bayılıyoruz. Suriye’de bugünden yarına kim kazandı, kim kaybetti diye yorumlar yapmak son derece riskli aslında. Müthiş bir bilgi kirliliği var, görsellerle ve veya haberlerle bu durum sürdürülüyor. Dünyanın her köşesinden haber alınabilen, her kaynağa ulaşılabilen bir çağda bile her taraf kendisine hoş gelecek bilgileri seçip kullanıyor.
Ağırlıklı Şii nüfusuna sahip Irak’ta Sünni Saddam ile oluşturulan zulüm sisteminin tersinden devamı olarak kurgulanmış bir coğrafya idi Suriye’de. Şii Esad zulmü altında Sünni çoğunluk. Zaten Arapları bu şekilde ayırıp şiddet dışında bir arada tutabilecek hiçbir ortak payda olmamasını tesis ettikten sonra dışarından müdahale de oldukça kolay oluyordu elbette. Oldu da nitekim Turuncu Devrimler, Arap Baharları gibi söylemlerle istikrarsızlaşmış bir coğrafya.
Ama bu tarihsel okumalara rağmen İsrail, ABD ve Türkiye şu aşamada ayrı ayrı zafer kutlamaları yapıyor, oysa bölgenin son 10-15 yıllık durumu bize itidal tavsiye ediyor. Burada elbette en büyük bedeli ödeme riskini taşıyan da yine Türkiye. O sebeple medyanın ve sosyal medya mücahitlerinin gazına gelmeden önce Suriye’de Esad rejimi nedeni ile oluşan zulümden kaçanların sayısı belirli olmamakla birlikte en çok da ülkemizde misafir olduklarını unutmamak gerekiyor.
Her ne kadar durum henüz netleşmemiş olsa da gelen haberlere göre Suriye’deki durumların gidişatına göre vatanlarına dönmesini beklediğimiz Suriyeliler gitmezken yenileri de Türkiye’ye sığınmayı talep edebilir gibi duruyor.
O sebeple aslında ilk yapılması gerekenlerden birini AREA Araştırma yapmış. Kilis ve Gaziantep’te yaşayan Suriyeliler ile görüşmüşler. Çıkan bazı sonuçlar enteresan, mesela Suriyelilerin yüzde 67’si hiç çalışmadıklarını yüzde 28,2’si de iş buldukça çalıştıklarını söylemişler toplayınca yüzde 95’inin düzenli olarak çalışmadığı sonucu ortaya çıkıyor.
Aynı araştırmada yüzde 65,8 oranında apartman dairesinde yaşadığını söyleyen Suriyeli var, geri kalanlar da gecekondu da yaşıyor. Beyaz eşya sahiplikleri de oldukça yüksek düzeyde çıkıyor araştırmada. Yine de barınma sorunu yaşıyor musunuz sorusuna yüzde 55 evet diyor ve sebep olarak da yüzde 60 oranında kiraların yüksekliğinden şikâyet ediyorlar. Ama bir önceki veriye göre de yüzde 67’si hiç çalışmadığını söylüyor.
Aynı araştırmada gelirlerinin giderlerinden fazla olduğunu söyleyen sadece yüzde 7 ama kendilerine kaç çocukları olduğu sorulduğunda 3 ve üzerinde çocuk sahibi olanların oranı yüzde 81’i buluyor. Yani AREA Araştırma’nın bu verilerine göre yüzde 95 çalışmayan, yüzde 93oranında gelirlerinin giderlerinden daha az ya da eşit olduğunu söyleyen insanların yüzde 81’inin 3 ve daha fazla çocuğu var. Bu tabloya rağmen devletten sosyal yardım aldıklarını söyleyenlerin oranı ise yüzde 52,5.
Ve asıl can alıcı soru geliyor AREA’dan; ‘ülkenizde savaş biterse dönmeyi düşünüyor musunuz’un cevabı; evet yüzde 39,3 hayır yüzde 60,7.
Son olarak aynı konuda Türklere sorulan iki soruya verilen cevaplara bakalım. İlk soruda hükûmetin göç politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz diye sorulmuş ve yüzde 81,3 olumsuz görüş bildirilmiş. Yüzde 86 üzerinden bir oyla da vatandaşlık hakkı verilmesini olumsuz bulduklarını söylemişler.
Şimdi bu ve benzeri araştırmalar üzerine kafa yormak bu araştırmaların devamını yapmak ve olumlu ya da olumsuz kesinliklerden kurtulup, sakince düşünüp karar alma zamanı.