İktidar, halkın refah kaybını telafi edilebilir mi?
Son 20 yılda hem halkın refah seviyesi düştü. Halkın refah seviyesinin düştüğünü sayın Cumhurbaşkanı “vatandaşın refah kaybını telafi edecek politikalara ağırlık vereceğiz” diyerek itiraf etti.
Refah göstergelerinin başında yoksulluk gelir.
Türkiye’nin yoksullaşmasının bir nedeni, 2003 yılından bu güne kadar verdiğimiz 730 milyar dolar cari açıktır. Cari açık bir ülkeden net kaynak çıkışı demektir .
Türkiye’nin yoksullaşmasının bir diğer nedeni özellikle başkanlık sisteminden sonra hükümete ve ekonomi yönetimine olan güven kaybından dolayı , tasarrufların çeşitli şekillerde yurt dışına çıkmasıdır. Söz gelimi Kasım ayında doğrudan yabancı yatırımlarda net çıkış var. MB ödemeler dengesinde kaynağı belli olmayan 14 ,7 milyar dolarlık bir döviz çıkışı var.
2. Halkın gelir dağılımı bozuldu, zengin daha zengin yoksul daha yoksul oldu. Çünkü;
Maaş ve ücretlerin reel satın alma gücü düştü.
Artışlar TÜİK TÜFE’ baz alınarak yapılıyor. Ama TÜİK,TÜFE ‘İTO geçinme endeksinden yaklaşık yüzde 35 oranında daha düşüktür. Yaşadığımız fiyat artışlarının da yaklaşık yüzde 50 daha düşüktür.
Aslında hükümet te bunu biliyor olacak ki; 2025 asgari ücret yüzde 30 oranında ve beklenen TÜFE’ ye göre artırıldı. Ama hükümet toplayacağı harçları ve cezaları yüzde 44 oranında artırdı.
Eksi reel faiz gelir dağılımını bozdu.
Türkiye de faizler eksi reel faiz seviyesinde olduğu için bankalara TL yatıranların tasarrufları eridi. Satın alma güçleri düştü. Banka karları arttı. Devlete borç verenler de hem borç verdiler, hem de eksi reel faiz kadar devlete enflasyon vergisi ödemiş oldular.
Eksi reel faiz nedeni ile siyasi iktidar kur korumalı mevduat icat etti. Faiz farkı olarak son iki yılda merkez bankası 1,5 trilyon para aktardı. Bu nedenle enflasyonla mücadele zorlaştı, zarar yazdığı için hazineye para gitmedi. Kamu hizmetleri aksadı. Bu para dolaylı olarak vatandaşın cebinden çıkmış oldu. Vatandaş yoksullaştı, faiz farkı alanlar zenginleşti.
Siyasi iktidar yoksuldan aldı , yandaşa verdi.
Dünkü medyada, yandaş basın patronlarının ziraat bankasına borcunun ödenmediği, ihalelerin adrese teslim yandaş müteahhidlere verildiği yazılıydı.
Yap işlet devret modeli ile yapılan köprü ve yollar pahalı yapıldı, yüksek talep garantisi verildi, bazı hava alanları gibi atıl yatırımlar oluştu. Deli dumrul yalnızca geçenden para alırdı. Şimdi Köprü ve yollardan geçeneler para veriyorlar; geçmeyenler de bütçeden çıkan talep farkı kadar vergi ödemiş oluyorlar.
Bütçeden, sosyal harcamalar dışında, hane halkına yapılan yardımlar adı altında oy hedefli para dağıtılıyor.
Hazine ve Maliye bakanlığı kamuda tasarrufa sağlamada başarılı olamayınca , vergileri artırdı. Artan KDV gibi vergileri , harçları ve cezaları yoksul kesim de ödüyor. Bu vergiler, cumhurbaşkanlığının “itibarda tasarruf olmaz” doğrultusundaki harcamalarında, Diyanet işlerinin lüks harcamalarında , kamuda lüks araba harcamalarında, yandaşlara verilen ihalelerde kullanılıyor. Elbette gelir dağılımı bozulacaktır.
Göçmenler ekmeğimizi elimizden aldı.
Hükümet bizden aldığı vergilerle göçmenleri besledi, iş verdi. Ekmeğimiz yanında işimizden de olduk. Şimdi gitmeleri gerekirken , gitmiyorlar. Halkın hem ekmeğine ortak oldular; hem de ülkenin sosyal kültürel yapısını bozdular.
3. Kaldı ki toplumsal refah yalnızca ekonomik refah seviyesi ile ölçülmez.
Devletin tarafsız ve halkın devleti olması gerekir. Devlet başkanı ve iktidar partisinin başkanı aynı kişi olunca, ister istemez Devlet parti devleti oldu. Parti devleti varsa, yargı sistemi tarafsız olamaz. Yargıya güven kalmaz. Halkın huzuru kalmaz.
Eğitim ve sağlık hizmetleri halkın refahını etkiler.
İmam hatiplere yönlendirme gibi eğitimin ideolojik çizgiye sokulması, rektör atamalarında performansın değil yalnızca AKP ‘li olma kriterinin önde tutulması, milli eğitimin din eksenli programlar yapması nedeni ile eğitim de kalite düştü. Halk ve öğrenci huzursuzdur.
Paralı eğitim, eğitime ulaşmada fırsat eşitsizliğini engelledi. Eğitimde en yetenekli olanların eğitilmesi engellendi.
Sağlıkta hastalara aylarca sıra bekliyor.
Bu şartlarda toplum refahından söz edemeyiz.
2025 yılında halkın refahı artar mı? Halkın refahının artması için hükümetin ideolojiyi ve popülizmi bırakması gerekir. Bırakırsa da ortada siyasi iktidar kalmaz.