Cumhur İttifakı, bu kafayla, 2025'i çıkarabilir mi?
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Bu yeni dönemde de kendisini sıkıntıda ve endişede hisseden herhangi bir Suriye'de çoğunluk veya azınlık varsa, kim olursa olsun; Nusayriler olur, Aleviler olur, Yezidiler olur, Hristiyanlar olur, kimler olursa olsun, Türkiye, diğerlerinin olduğu gibi bunların da hamisidir, koruyucusudur.” dedi.
Bilindiği gibi Fidan, birkaç gün önceki konuşmasında “Sınır ötesindeki Kürtlerin bölgede tek hamisi Türkiye'dir. Yani bunun hiç lamı cimi yok. Nasıl ki Balkanlar'daki Boşnaklar ve Arnavutların tek hamisi, gerçek destekleyicisi biziz, doğumuzdaki, güneyimizdeki Kürtlerin de hamisi biziz. Tarih böyledir. Tarihi değiştirmeyiz. Yani organik tarih de bugünkü tarih de budur.” demiş, ben de "Lazkiye'deki Nusayriler de Hatay ve Adana'daki Arap Alevi vatandaşlarımızın akrabası değil mi? Suriye'deki Türkmenlerden ise söz eden bile yok. Onların da bir kısmı Sünni bir kısmı Alevi... Türkiye'nin onların da hamisi olması gerekmez mi? Irak ve Suriye Türkmenleri, Türkiye Türklerinin kandaşı değil mi? Hepsi, Türkiye Türklerinin büyük çoğunluğu gibi Oğuz boylarının torunları değil mi?" diye yorum yapmıştım.
İlginçtir, Hakan Fidan son konuşmasında da Suriye Türkmenlerinin adını telaffuz bile etmedi. Tabii “Türkmenleri zaten koruyoruz düşüncesiyle böyle konuşmuştur" denilebilir ama Suriye ve Irak'ta modern devlet ilkelerine aykırı olarak temel ölçü, ırk, din veya mezhepse, Türkmenlerin de masada yerini alması, bunun için de Türkiye tarafından zikredilmesi gerekir.
***
Gelelim, terörist başı Abdullah Öcalan'ın "Sayın Bahçeli'nin ve Sayın Erdoğan'ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim." sözlerine...
“Nedir bu yeni paradigma?” diye soruyorum ya, benim kastım, bunu Bahçeli ve Erdoğan’ın açıklamasıydı. Yoksa, Öcalan'ın "yeni paradigma" dediği, CIA'nın beyinlerinden Graham Fuller'in “Yeni Türkiye Cumhuriyeti" adlı kitabında yazdığı “Ilımlı İslam devleti”dir. Tabii “İngiltere, Türkiye'yi ekonomik olarak sıkıştırarak, devreye girmiş, ABD'den farklı bir paradigma dayatmış durumdadır” diye analizi de yapmıştım. Bu analiz bilgiye dayalıdır, yorum değildir. Yalnız, İngiltere'nin ne istediği, yavaş yavaş netleşiyor...
***
Bir mesaj gönderen takipçimiz Hasan Ildız, özetle şöyle diyor:
“Bu paradigma gerçekten yeni mi? Bize Sevr'i dayatan ABD'nin daha o zaman masaya koyduğu paradigma bu değil miydi?
Lozan'da ‘Paranız yok, er ya da geç para istemeye geleceksiniz ve o zaman bu masada verdiklerimizi teker teker geri alacağız’ diyen İngiltere'nin paradigması bu değil miydi?
Bugün Türkiye Cumhuriyetini istedikleri konuma getirdiler. Cumhuriyet Anayasasının bütün değişmez maddeleri fiilen uygulamadan kalktı. Laikliğin sadece adı var. Cumhuriyet kavramı da artık bu ülkede bir yönetim biçimi değil. Bu ülke, teokrasiyle yönetiliyor. Bu ülkenin dili, sadece Anayasa'da Türkçe... Sokağa çıktığınızda, eğitim kurumlarına gittiğinizde bu ülkenin dili Arapça... Okullar Arapça dil bayramı kutluyor.
Anadolu İslam Cumhuriyeti bu ülkede bütün kurum ve kuruluşlarıyla hazır. Bir tek tabelanın değişmesi kaldı. Son manevra bunun için. Esad yıkıldı, İsrail'in kuzeye doğru önü açıldı. Artık Kürt/Türk çatışmasına gerek yok. MHP'nin de PKK'nın da işlevi bitti. Artık Kuzey Irak ve Suriye'deki Kürtleri, Türkmenleri, Arapları Anadolu'ya sürüp oraları Yahudi yerleşimine açma zamanı! Paradigma bu Arslan Bey!"
***
Ersoy Öngün ise “Cumhur ittifakının iç ve dış politikadaki hiçbir öngörüsü bugüne kadar gerçekleşmemiştir. Bugüne kadar teröristi tanık, Genelkurmay Başkanı' nı sanık yapan, kozmik odayı ABD'nin ele geçirmesine imkân tanıyan, Irak'ın bölünmesinde pay sahibi olan, Libya'da ki operasyonu destekleyerek yıllarca Türkiye'ye omuz vermiş Kaddafi'nin ölümüne neden olan, Suriye aleyhine bu ülkede ordu kuran Cumhur ittifakı bu süreci yönetebilecek öngörüye sahip olamaz.
Esad'ın devrileceğini bile öngöremeyip son ana kadar onunla görüşmek için can atan bir iktidar, şimdi her şeyi önceden görüyormuş gibi harekete geçip ön almaya çalışıyor. Ama gerçek nedenin aslında bir kez daha Cumhurbaşkanı seçilebilmek amacıyla DEM Parti'nin oylarını almak olduğunu anlamak hiç de zor olmasa gerek.” diyor.
***
Peki Cumhur İttifakı, bu politikalarla 2025'i çıkarabilecek mi; onu göreceğiz...