Partiler, çözüm bulabilir mi?
Kocaeli Bakış gazetesi yazarı, eski dost Yüksel Ercan, "Partilere ihtiyaç kaldı mı?" başlıklı yazısında, özetle şöyle dedi.
"Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, o zamana kadar altın çağını yaşayan siyasi partilerin önce duraklamasına sonra da büyük bir hızla gerilemesine vesile oldu.
Şu an 600 milletvekilinin bulunduğu TBMM’nin hiçbir fonksiyonun kalmadığını, hele hele muhalefete mensup milletvekillerinin, bırakın seçmene kendilerine bile bir faydalarının olmadığını cümle âlem biliyor, görüyor.
Zamanında ya da erken yapılacak bir seçimde muhalefet 31 Mart 2024 yerel seçimlerini ölçü alarak ‘bu sefer biz kazanacağız, kazandıktan sonra da tekrar güçlendirilmiş parlamenter sisteme geri döneceğiz’ umudunu taşıyor.
Yüzde elliye yakın seçmenin taşıdığı bu kitle, ‘tekrar parlamenter sisteme geri dönülebilir’ umudunu taşıdığından parti teşkilatları ite kaka görevlerini yerine getirmeye çalışıyor.
Yalnız, Cumhurbaşkanlığı seçimi bir kez daha iş başındaki Cumhur ittifakına mensup aday tarafından kazanıldığı takdirde hiç kimsenin şüphesi olmasın şu an var olan partilerin yüzde 99’luk bir bölümü siyasi hayatına son vermek zorunda kalacaktır."
***
CHP, genel seçimlerde Cumhurbaşkanı adayı tercihi ve seçimin hemen öncesinde Millet İttifakı'ndaki çatlak yüzünden Cumhurbaşkanlığı'nı kazanamadı ve 39 milletvekilliğini de AKP ile özde aynı çizgideki partilere ikram etti ama genel başkan değiştirerek sonraki yerel seçimlerden birinci parti olarak çıktı. CHP bu başarıyı Özgür Özel'in Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ı öne çıkaran politikasıyla sağladı ama şimdi kendisi tartışılıyor.
Abdullah Öcalan'ın Devlet Bahçeli tarafından Meclis'te konuşmaya çağrılması üzerine, "Ben de el yükseltiyorum, Kürtlere devlet vaat ediyorum" sözü, sonra ne dediğine bakılmadan Özgür Özel'e verilen krediyi sarstı. Suriye'de ABD güdümlü 10 bin teröristin, Toyota pikaplarla tek kurşun atmadan devleti ele geçirmesi gibi bir gerçek karşısında bile CHP net bir politika ortaya koyamadı! Oysa bu parti, işgalcilere meydan okuyan ve devleti kuranların partisi olarak, sadece iç kamuoyunu değil dünya kamuoyunu da aydınlatacak bir faaliyet içinde olmalıydı. ABD ve İsrail'in başarısını kendi başarısı gibi gösteren AKP karşısında akılda kalacak tek bir tavır geliştirmeyen CHP'de eski genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nu destekleyen 30-40 milletvekilinin parti içi mücadele başlatmak için ortak açıklamaya imza atması gibi tavırlar söz konusu oldu. Son anketlerde bütün partilerin zayıfladığı görülürken CHP'nin de ikinci parti durumunda gerilediği bildiriliyor.
CHP yönetimi, kendi kuruluş ilkelerine sahip kadrolardan oluşsaydı, zaten Türk Milleti'nin egemenliğini ortadan kaldırmaya çalışırken, işçi, memur, emekli ve küçük çiftçiyi de açlık veya fakirlik sınırının altına düşüren AKP iktidarı yıkılacak ama yerine konulmak için CHP, hâlâ o güveni vermiyor!
***
Yıllardır “Türkiye'de iktidarı da muhalefeti de birlikte kontrol eden ve aralarında yaratılan suni gerginlikleri, halkı meşgul etmek için kullanan bir güç merkezi var! Tabii böyle bir kontrolün mümkün olması için kontrol edenlerin her partide ve devletin önemli merkezlerinde ‘görevli’lerinin bulunması gerekir! Anlaşılıyor ki siyasi partileri, siyasi figürleri oynatan perde gerisindeki kontrol mekanizması, devletin temel kurumlarında iyice kök salmış durumdadır. Fakat ‘devlet içindeki devlet’ durumundaki bu yapı, Türkiye'ye değil, İsrail ve ABD projelerine hizmet ediyor.” diye uyarıyorum ama siyasi partilerin taraftarı olanlar duymazdan geliyor...
Rahmetli Oktay Sinanoğlu, bu durumu “Devletin kendisi ve silahlı kuvvetleri NATO üzerinden Amerikan etkisi altındayken bağımsız siyasi partilerin olması mümkün değildir.” diye izah ederdi.
İşte siyasi partilere güvensizliğin temelinde, bağımsız olmamaları, ilan ettikleri programlarına aykırı eylemler içinde bulunmaları yatıyor.
Milletin egemenliğini yeniden hâkim kılmak, mevcut siyasi düzende mümkün değildir. Bunu görelim... Millet, siyasi partiler tarafından kilitleniyor, oyalanıyor. Çözüm, milletin yeniden örgütlenmesindedir.