TAKIM TUTAR GİBİ…

Eskiden çok sık kullanılan bir tanımlamaydı, sorgusuz sualsiz kendi takımının yaptığı her şeyi kabul etmek ve övmek. Takımının yaptıklarında eksik gedik varsa da konuyu ya hakemlere havale ederdin ya da görmezden gelirdin. Artık çok kullanılmıyor olması durumun düzeldiğine işaret etmiyor ne yazık ki. Artık gereksiz bir hale geldi bu tanımlama. Her konu da taraftarlık sıfatının üzerinde bir kör dövüşündeyiz nasıl olsa.

O günden çok daha geniş bir anlamda taraftar ve hatta fanatik durumdayız. Tutarlı bir şekilde tutarsız olmayı başarıyoruz. Rüzgara göre yön değiştiriyoruz ama hep başladığımız yere dönüyoruz. Gemisini yürüten kaptan diye de bir tanımlama vardı o zamanlarda ve hala çok geçerli o tanımlama. Gemiyi yürütürken nasıl bir ahlak anlayışına sahip olduğunuz falan da bir anlam taşımıyor aslında.

Şimdi nereden aklıma geldi değil mi bunlar. Türkiye’de yaşanmış FETÖ olayları esnasında operasyona maruz kalmış bir çok kurum ve kuruluş oldu. Bunlar hakkında yürütülen operasyonların neredeyse tamamında FETÖ’cüler hariç bütün toplum aynı tepkiyi verdi. Sadece Fenerbahçeli olmayanlar sadece Fenerbahçe’nin şike yaptığına inanmaya devam etti. Çünkü orada mağduriyet sadece Fenerbahçe tarafından yaşandı zannettiler.

Sonrasında da devamlı şekilde futbol liginde aynı tartışmalar devam etti. Bugün itibari ilke Galatasaray’ın Göztepe ile oynadığı maç ve o maçta Galatasaray lehine verilen penaltı gündemde. Yarın konu tamamen farklı olabilir ama içerikler aşağı yukarı aynı olacaktır.

Haklı ya da haksızın kim olduğu ile ilgili bir değerlendirme yapmadan, futbol konusundan başka bir yere gelmeye çalışacağım. Bu çocukluğumuzdan kalma zararsız seviyedeki rekabetler artık başka bir boyuta nasıl ve neden geldi ise içinde yaşadığımız sıkıntıların hemen hepsi de aynı sebeple oldu.

85 milyonluk bir ülkeyiz. Bir yerde bir konu konuşulduğunda kendimize futbol ülkesi de diyoruz. Ama Almanya da yetişen çocuklar içinden çıkan 5-10 futbolcunun Türk Milli takımını tercih etmemelerini vatana ihanet olarak görüyoruz mesela. Kazandığımız başarılarda da çoğunlukla o gençlerin Türkiye’yi tercih edenlerinin etkisi oluyor. Bir futbol ülkesi olarak 3-4 milyon gurbetçiden nasıl olup da 85 milyonluk bir ülkenin futboluna etki ettiğini düşünmüyoruz ama.

Biz hala Fenerbahçe ve Galatasaray başta olmak üzere 3-5 kulübümüzün birbirleri ile ilgili olarak içinde bulundukları rekabetle ilgileniyoruz. Oysa bu rekabetin bir anlamının olabilmesi için çocuklarımızın sporcu olarak yetişmeleri gerekiyor. Son zamanlarda Avrupa’nın bir çok ülkesinden daha çok para harcanan futbolumuzun neden bu halde olduğunu ise hiç düşünmüyoruz. Mesele genetik olsa Almanya’da ya da diğer Avrupa ülkelerindeki Türklerde de olmalı değil mi?

Ama bize o tarz şeylere kafa yormak zor geliyor. Kendi aramızdaki rekabetle ilgili kalmayı seviyoruz. Harcanılan paralara bakmıyoruz. Bizden 10 kat küçük nüfusa sahip, 10 kat az bütçeli ülkelerin ve takımların nasıl olup da bizim önümüze geçtiklerini düşünmüyoruz.

Cevabı da biliyoruz ama kendimize bile söylemiyoruz. Dünyanın her yerinden bir sürü futbolcu getiriyoruz kendi ligimizde birbirimizi yiyoruz ama suyun öte yakasından esamemiz bile okunmuyor. Sadece futbolla da sınırlı olmuyor bu durum, nerede biraz fazla bir bütçe varsa orayı hemen yozlaştırıyoruz. Parayı alt yapılara harcarsak para da kazanabilir ülkemiz ama o zaman ne bu şekilde yönlendirmeler yapılabilir ne de o paralar böyle çarçur edilebilir.

Futbolda da bir sistem bir kural. Bir kurum geleneğimiz olsa çok daha düşük bütçelerle en azından bugün ki seviyede olabiliriz. Bir 20 yıl sonra falan ise çok daha fazlasını elde edebiliriz ama hem kitleleri konsolide edebilmek hem de o paraları belli yerlerde tutabilmek açısından böylesini tercih ediyoruz. Böyle bir coğrafyadan sporcular çıkararak para kazanmak yerine kendi aramızdaki rekabetleri besleyerek para harcamayı tercih ediyoruz. Futbol da fena halde aslında hayatın kendisine benziyor yani. Emek vermeden kazanma kültürünü yerleştirmişiz bir kese , her yere üniversiteler açmışız ve kaliteyi yok etmişiz. Ara eleman yok, aradaki insanın hayatta kalma ihtimali de yok. Takım tutar gibi benzetmesi bile anlamını yitirmiş. Direk siyaset yapar gibi olmuş hatta.

85 milyonluk bir ülke olarak kendi sporumuz diye övündüğümüz güreşte bile istisnalar üzerinden başarılara sevinir olmuşuz. Başarılı olduğumuz hemen her alanın ekonomik getirisi az olduğu için başarılıyız sporda bile. Çünkü oralara üşüşmüyor bazıları para yoksa ve oralarda olmalarına da gerek olmuyor ve bu sebeple de huzur oluyor. Huzur ve hak edenin hak ettiğini aldığı sistemli alanlar olarak kalabiliyor o alanlar. Ama gittikçe de daha az kalıyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları