Arabeskle yatıp kalkıyoruz!

Gündemimiz Arabesk...

Arabesk müziğin önde gelen ismi Ferdi Tayfur’un vefatı ve sevenlerin üzüntüsü haberleri, PKK’nın başı Abdullah Öcalan’a “yalvarma” haberlerinden sonra ikinci sırada yer alıyor.

Kitleler arabesk müziğin “büyük ustası” Ferdi Tayfur için ağlıyor. Türkiye’nin dört bir tarafından insanlar Ferdi Tayfur’un cenaze törenine katılmak için İstanbul’a koştular.

Baştan söyleyeyim... Arabesk müzik benim dışında. Asla dinlemek istemem.

Bu müziği sevenlere de elbette bir şey diyemeyiz. İnsanların anlayışı, zevkleri farklı. Bu zevkin “kültür”le bağını elbette düşüneceğim. Şimdi girmeyelim bu meseleye...

Geçmişte, Türkiye’de, üniversitede ders veren öğretim üyeleri arasında değişik konularda yapılan anketi köşeme taşımıştım.

26 Kasım 2004’te çıkan yazımda “Batıcılara kötü haber: Opera-baleye gitme oranı yüzde 1” başlığı altında önce anketi hatırlatıyorum:

Gazi Üniversitesi önemli bir araştırmaya imza attı. Geçen hafta bu araştırma üzerine gazetelerde birçok yorum okudunuz. Herkes bir yönünden ele aldı. / Araştırmayı Prof. Dr. Çağatay Özdemir, yardımcıları Yard. Doç. Dr. Galip Yüksel ve Yard. Doç. Dr. Necati Cemaloğlu ile birlikte yaptı. / Prof. Dr. Çağatay Özdemir Bey sağ olsun, çalışmanın tamamını e-postayla gönderme nezaketinde bulundu.”

Anket çok yönlü. Yazımız uzun. Öğretim üyelerinin hangi müziğe daha çok ilgi duyduklarına dair satırları vereceğim:

“Öğretim elemanları arasında sinemaya gidenlerin oranı yüzde 72... Tiyatroya gidenlerin oranı ise yüzde 12. Sıkı durun... Bazı kesimlerin ısrarla (bence manasız) Batılılaşma (gelişme manasına) için şart koştukları opera-bale seyretmede oran yüzde 1’de kalıyor.”

Dikkatinizi son cümleye çekmek istiyorum. Öğretim üyelerin opera-bale seyretmedeki oranının sizce neden yüzde 1’de kalmış?

Aynı yazıda yer alan aşağıdaki satırlara sanırım siz de katılırsınız:

“Üniversiteler İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerde toplansaydı, oran değişebilirdi. Yeri değil ama kısaca söyleyeyim: Üniversite kültür faaliyetlerin olduğu şehirlerde kurulmalıdır. Kültür faaliyetleri de büyük şehirlerdir. Bazı bölgelerde belki “ihtisas”, “bölge kalkınması” için belli merkezlerde üniversite kurabilir ama, fakülte ve öğrenci sayısını sınırlarsınız. Türkiye’de ise çarpık bir anlayışla 2 bin nüfuslu bir belediyeliğe bile yüksek okul kurdular. YÖK kanunu değiştirmeli, sıra üniversitelerin belli merkezlere doğru kaydırılmasına gelmelidir. Ben de şu anda köy gibi bir yerde kurulmuş hem de milletlerarası büyük bir üniversitede ders veriyorum... Öğrenciler ve öğretim elemanları açısından sıkıntının nereden doğduğunu kestirmek mümkün oluyor.”

“Opera-bale” seyretmek, belli merkezlerde mümkün. Tiyatro da öyle. Ama müziği en ücra köşede dinleyebilirsiniz.

Gazi Üniversitesi’nin 20 yıl önce yaptığı araştırmada öğretim üyelerinin müzik dinlemelerine dair anketteki sıralama şöyle:

“Dinledikleri müzik türü bakımından da öğretim elemanlarının profili dikkat çekici... En çok Türk sanat müziği dinleniyor (Yüzde 23). TSM’yi yüzde 21’lerle Türk halk müziği ve Türk pop müziği takip ediyor. Yüzde 12’si Batı klasiklerini, yüzde 3’ü cazı, yüzde 10’u Batı popunu dinliyor. TSM ve THM dinleyenlerin oranın yüksek çıkışı benim açımdan sevindirici. Ancak pop dinleyenlerin oranı da öğretim elamanları açısından üzüntü verici... Ama bir sevindirici taraf Arabeske itibar yok... Oran yüzde 1. Bu oran bile şaşırttı beni. Meselâ; dünyada bir ben bir Orhan Gencebay kalsa asla dinlemem!”

“Arabesk Yılgınlığı” başlığı altında şu cümleleri kuruyorum:

“Öğretim üyelerinin arabesk itibar etmemesine beni müthiş sevindirdi. Oldum olası bu arabesk beni çıldırtmıştır... Hakikaten çıldırtmıştır. Birçok defa ‘bir arabesk yılgını’ olduğumu yazmışımdır. Bizim neslin ilk gençlik yıllarından itibaren nereye gitseniz arabesk karşınıza çıkmıştır.

Arabeske tavrım kesin... Hiçbir surette dinlemem!”

***

Arabeskçiler bana çok bozulacaklar ama, herkesin zevki başka. Bu zevk kültürle ne derece bağlı? Bilmek lâzım.

Ona da bakacağız.

Yazarın Diğer Yazıları