Milliyetçilerin ikinci yüzyıl sınavı
“Yeni Türkiye” veya “Türkiye Yüzyılı” sloganlarıyla başlayan Türkiye’yi dönüştürme projesinin asıl amacı, Türk egemenliğine son vermektir. Bunun için de yeni anayasa lazımdır. Yeni anayasanın yapılması ve Türk milliyetçiliğine dayalı Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kimliğinin değiştirilmesi için de lazım olan dönüştürücü en önemli güç milliyetçi partilerdir. Çünkü Türkleri ikna edecek kolbaşılar buradadır.
Kurt işaretini onlar yapacak, al bayrağa sarılı şehit fotoğraflarını, millî heyecanı ve duyguları kabartacak “Türkiye’m” şarkılarını en iyi onlar söyler. Büyük milliyetçi kitleleri, DEM ile FETÖ ile (haklı sebep ve dayanaklarla) onlar yönlendirebilir. Dolayısı ile kurucu ana yapıyı, ancak Türkleri ikna ederek değiştirebilirsiniz. Bunu yaptınız mı gerisi kendiliğinden gelecektir.
Türk milliyetçiliği, modernleşme çağının; devlet kurucu, fikir, düşünce, siyaset ve felsefe kaynağıdır. Toplumsal büyük enerji burasıdır. Orayı ele geçirdiniz mi, tıpkı imamın duası ile camileri yakmağa razı olacak kalabalıklar gibi, gider, Türklük temelinde varlığa bürünmüş devletinizi, kendi ellerinizle isteyenlere teslim edebilirsiniz.
Dikkat ettiniz mi bilmem. Türk milliyetçilerinin kurumsal yapısı, 1980’den sonra yavaş yavaş ana yolundan ayrılmağa başladı.
Toplumcu-kamucu ekonomi, felsefesinden saptı. Bunun yerine neoliberal ekonomi modelinin peşine takıldı. Özal ile başlayan süreç, Erdoğan iktidarları ile anayasa değiştirilerek ve kalıcı hâle getirilerek çizilen yeni yolda ilerlesin isteniyor. Hâlbuki bu yol, milliyetçilerin siyasi felsefesinin tam tersi bir istikamettir. Milliyetçiler, Akçura’dan, Gökalp’tan ve dahi savuna geldikleri tüm görüş ve düşüncelerden de anlaşılacağı gibi, kamucu-toplumcu, millî kalkınmacı ve bölüşümcü bir ekonomi modelini benimsemektedir.
Türkler ve dolayısı ile Türk milliyetçileri, asrın başında, uğrunda savaşarak kurdukları Cumhuriyetin, kuruluş felsefesinden koparılmak istendiğini yeterince anlayamamış görünüyor. İçinde bulunduğumuz süreç, bizi, uluslararası düzenin neoliberal çizgisinde, müesses nizamın hedeflerine doğru götürmektedir.
Neoliberal ekonomi politikalarına dayalı olarak süreğen hâle getirilen, atalar mirasının dağları, ovaları, tarımı, madenleri, güzelim kıyıları, hızla talan ediliyor. Lakin milliyetçi partilerden beklenen itiraz gelmiyor.
Türk Milliyetçiliği fikir sistemi, felsefesi, milliyetçi akıl; paylaşımcılığı, servetin yoksul halk kesimleriyle birlikte kazanıldığını, dolayısıyla belirli kesimlerin diğerleri üzerinde tahakküm oluşturamayacağını savunur. İşçisi, köylüsü, hamalı, sandalcısı, memuru, emeklisi bir milletin tüm kazancının olabildiğince herkese yansıtılmasını, millî kârdan herkesin en iyi kazancı elde etmesini benimser. Bu yönüyle kamucudur. Kamunun malları olan, kıyıları, madenleri, dağları ovaları, sulak arazileri, yine kamunun çıkarına göre, özellikle millî çıkar gözetilerek ekonomiye katılmasını ister.
Olması gereken budur.
Sormak lazım: Özal’ın ‘1980 24 Ocak Kararları’ndan sonra Neoliberal küresel ekonomiye eklemlenen Türkiye, AKP iktidarları döneminde ne hâle geldi ya da getirildi? Uluslararası neoliberal ekonominin en büyük savunucusu şimdi şu an kim, ya da kimler?
AKP ve ortakları.
Peki, Türk Milliyetçilerinin orada ne işi var? Karşı olduğumuz küresel sistemin savunucusu muyuz diye sormayalım mı?
Davamız varsa ve sadık isek elbette soracağız ve sorgulayacağız. Değilsek ve duruma göre karar alıp, gerektiğinde dik durmak yerine savruluyorsak, bu durumda sürü olmamız yeter. Çobanın kavalı bizi nereye götürürse gideceğiz.
Milliyetçi fikir ve düşünce sistemi, yıkılmakta olan Osmanlı Devleti sonrasında, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. Sadece kurmadı, aynı zamanda geliştirdi, ayağa kaldırıp varlığına büründürdü. Uluslararası alanda yeniden görünür kıldı.
Peki, şimdi?
Önce FETÖ, sonra, AKP ve onunla hareket eden kimi cemaat ve Cumhuriyet düşmanlarıyla birlikte yeni bir adrese doğru sürükleniyor. Politika üretmesi gereken milliyetçi partilere bakın. Biri ikisi hariç çoğu, sarayın politikalarından başka çıkar yol tanımıyor. Karşı çıkanları, milliyetçiliğin ana çizgisini savunanları, ana yolda ve ana caddede yürüyüp oradan ayrılmayanları da karalama yoluna gidiyor.
Neoliberalizme, küresel sistemin tüm aktörlerine, onların içimize sızan gladyosuna ve dahi ana caddeye çamur atanların hepsine karşı davaya sadakat testindeyiz. Sadık olanlar birlik olmalı. Bu sebeple adı her ne olursa olsun, esas olan partiler, liderler değil; dava ve fikir olmalıdır.
Ölçütümüz budur.
Liderler de dâhil, davanın fikir ve felsefesine, düşünce ve ilkelerine uyan önemlidir. Öyle ise adı ne olursa olsun, kim olursa olsunlar, lideri, Türk Milliyetçiliği fikir ve düşünce sisteminin temel İLKELERİNE sadakat ve bağlılığına göre değerlendireceğiz. Bağırıp çağırmasına, okkalı laflar söylemesine göre değil. Kısaca herkes için temel ölçüt, davranışların ilkelere uygunluğudur. Bunun için de ön koşul, tutarlılıktır. Geri boş laftır.