Memleket Masası
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durum iyiye doğru gitmiyor. Diyeceksiniz ki, dünya böyle değil mi?
Evet, her ülkede ekonomik bir durgunluk ister istemez yaşandı ve yaşanıyor. Ancak bizim durumumuz onlardan özellikle de gelişmiş ülkelerden farklı.
Biz, koronavirüs olayı başlamazdan evvel, ekonomik krizin içine doğru yönelmiştik. Salgın bitince ekonomileri iyi olan bütün ülkeler kendilerini çabuk toplayacaklar, ancak bizim için aynısını söyleyemeyiz.
İşte bu ahval ve şartları bilen ve gören iktidar, bir taraftan durumu düzlüğe çıkarmak için çaba gösterse de, diğer taraftan iktidarı kaybetmenin endişesini yaşıyor.
Karar vermesi lazım.
Lazım ama iktidarı kayıp etme korkusu ve endişesi öteki bütün duygularını bastırıyor.
Bu sebeple her kim barajın çatladığını, ileride sel ihtimali olduğunu söyleyecek olsa hemen onun ağzını kapatıyor.
"Sen sus. Söyleme, hatırlatma, toplum bilmesin…"
Niye?
"Biz en kısa zamanda bir çaresini bulacağız.."
Öyle sanıyorlar.
Sanıyorlar da, eski alışkanlıklarından vazgeçmiyorlar.
Gene beton yatırımlarına odaklanıyor, gene doğrudan soruna çözüm üretmeyecek işlere yöneliyorlar.
E, bütün bunlar olurken muhalefet de görevini yapıyor: Eleştiriyor.
Ne can sıkıcı bir şey değil mi?
Ne yapacağız?
Susturalım..
Ona ceza, buna ceza, ötekine hapis..
İyi de bütün bunlar, kimin derdine çare?
Kimsenin derdine çare değil, ama onlar toplumsal çığlıkları duymak istemiyor.
Yasakların, haksız cezaların ve uygulamaların hiçbiri toplumsal gerçeği ortadan kaldırmıyor.
Ekonominin ihtiyacı olan nakit para bulmalarını kolaylaştırmıyor. Sadece derinleştiriyor.
Bütün bunlar olurken masallardaki gibi kurdun yemek istediği kuzuya bahanesine benzer, "Sen suyu bulandırdın" demesi gibi, kuzunun da: "Ama efendim ben sizden yukarıda değilim ki. Aşağıdayım. Nasıl bulandırayım" demesi boşuna.
Kurt, "Ben sana tahammül edemiyorum" diyor ve ekliyor. "Sen darbe dedin."
"Yok" diyor muhalefet. "Sen benim 'saray bir gün yıkılacak' lafımı nasıl böyle anlar çarpıtırsın."
Önemli değil.
Mesele, ekonomik krizi konuşmayalım da ne konuşursak konuşalım.
Beriden birileri çıkıyor, güya yazarmış, gazeteciymiş. Alıyor sazı eline, başlıyor, bizim Karadenizli Temel'in İdris'le iddialaşması gibi "demiş idun, tememiş idum" tartışmasına.
Ayıkla pirincin taşını.
Yetmiyor, gene yazar olduğunu söyledikleri bir kadın çıkıyor (sözde en büyük dindarlardan, manzarası öyle) "Bizim sitede elli kişi var. Silahlı" diye söze başladıktan sonra: "Evelallah üstesinden geliriz" diyor.
Öldürecekler bizi.
Hem de yazarmış.
Hem de kadın.
Ve hem de manzarası dindar..
İşte böyle bir Türkiye yarattılar.
İşte böyle bir ahval ve şartlar altında İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, önceki gün evinin önünden katıldığı FOX Tv.'deki sabah programında iktidara çağrı yapıyor: "Memleket Masası kuralım."
Gerekçesi ne Meral Hanımın?
Ülkenin içinde bulunduğu sosyal, siyasal ve ekonomik kriz.
Başka?
Siyasetin öteleyici dili.
Bu durum karşısında ne istiyor iktidardan?
Azıcık huzur iklimi.
Daha başka?
Milli mesele haline gelen ülke sorunlarını birlikte çözmek. İktidar muhalefet güç birliği yapmak.
Ülke hepimizin değil mi?
Orası öyle hepimizin..
Sizce iktidar,"Memleket Masası" fikrine sıcak bakar mı?
Hiç sanmam. Bakmaz, ama halk nazarında bu fikrin altında kalır.