M. Kemal ve laiklik
Devlet büyükleri ne zamandır dinî bayram mesajları yayınlıyorlar? Meselâ padişahlar bayram mesajları yayınlamışlar mıydı? Mustafa Kemal'in, İsmet İnönü'nün, Celal Bayar'ın, Adnan Menderes'in bayram mesajları yayınladıklarını bir yerde okuduk mu? Hiç aklıma gelmiyor. Üstelik... 20. yüzyılın başlarında yayınlanan süreli yayınların önemlilerini de yeni harflere aktardık. Bayramlaşmadan bahsediliyordu ama bayram mesajlarını, okudum mu?!
Che Guevara tartışması sırasında, bir yazımdaki laiklikle ilgili cümleden dolayı, Dr. Ö. Aslan Kalafatçılar ise, nazik bir e-postayla, "Laiklik 'Atatürk'ün üzerinde hassasiyetle durduğu' bir mefhum değildir." dedikten sonra şu bilgileri aktarmıştı: "1921 Anayasası'nda hâliyle yoktur. 1923 de Cumhuriyet ilân edildi, 1924'teki yeni Anayasa'da da yer almaz. Tâ ki 1937'de, ki kendisi hastadır, İnönü ve Recep Peker ikilisi tarafından Anayasa'ya eklenmiştir. Bundan Meclis'in dahi haberi olmamıştır. ''Efendim Altı Ok'' derseniz, Altı Ok C.H.P.sinin amblemidir, devletin değil. Bu mefhumun Anayasa'da yer alması bence de doğru değildir."
M. Kemal'in laikliği çok mühimsediğini yazarken, Nutuk'unu göz önünde tutmuştum.
Önce şunu açıklayayım... M. Kemal hiçbir şeyi gökten zembille indirmemiştir. Ne getirdiyse, hepsi Osmanlı zamanında tartışılmış, kimi tatbike konmuştu. Daha önce de, bu köşede, Fatma Mansur Coşar'ın "Laiklik Arayışları" kitabından hareketle bir seri yazı yazmıştım.
Mustafa Kemal, "laik" kelimesini, Nutuk'ta bir kere geçirir. (1927 baskısı, s. 511) ama, bütün anlattıkları kendisinin anladığı "laik"in tarifidir. M. Kemal'in sözlerini versem, anlattıkları laiklik mi, değil mi anlarsınız. Sonra kendisi anlattıklarına neden "laiklik" demediğini açıklıyor. Kimi bu anlattıklarını uygun görür, kimi görmez; bu tartışma ayrı. M. Kemal'i başka başka yorumlamaya, iman derecesinde kabule ve iman derecesinde redde bir mana veremiyorum. İşte laikliği tarif ettiği sözlerinden bir bölüm:
"İkinci nokta, efendiler; yeni Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun [Anayasa'nın] ikinci maddesinin başında, 'Türkiye Devleti'nin dini din-i İslâmdır." cümlesidir. (...)
İzmit'te, İstanbul ve İzmit erbâb-ı matbuatıyla [gazetecilerle] uzun bir mülâkat ve hasbıhâlimiz esnâsında, muhataplarımdan bir zâtın, şu sualine ma'rûz kaldım: 'Yeni hükûmetin dini olacak mı?'
İtiraf edeyim, ki bu suale muhatap olmayı hiç de arzu etmiyordum. Pek kısa olması lâzım gelen cevabın o günkü şerâite [şartlara] göre ağzımdan çıkmasını henüz istemiyordum. Çünkü, tebaası meyânında [arasında] edyân-ı muhtelifeye [değişik dinlere] mensup anâsır [unsurlar] bulunan ve her din mensubu hakkında âdilâne ve bî-tarafâne [tarafsız] muamelede bulunmaya ve mahkemelerinde tebaası ve ecânib [ecnebîler] hakkında seyyânen tatbik-i adaletle mükellef olan bir hükûmet, hürriyet-i efkâr ve vicdana riayete mecburdur. Hükûmetin; bu tabiî sıfatının, şüpheli mana atfına sebep olacak sıfatlarla takyîd edilmesi [şarta bağlanması] elbette doğru değildir. (…)
Cumhuriyetin ilânından sonra da, yeni Teşkilât-ı Esasiye Kanunu yapılırken, (laik hükûmet) tabirinden dinsizlik manası çıkarmaya mütemâyil ve vesile-cû olanlara, fırsat vermemek maksadıyla, kanunun ikinci maddesini bî-mana [manasız] kılan bir tabirin idhâline müsamaha olunmuştur."
M. Kemal neden "laiklik"i kullanmadığını açıkça söylemiştir.