Kızılbaşlık tartışması (1)

Alevîlik meselesini anlamak istediğimi bunun için gazetede birkaç dizi yazı yazdığımı, sonra kitap çıkardığımı ilgilenenler bilirler.
Bizim Alevîliğimiz de bize özgü... Burada ne Alevîliği, ne Sünnîliği anlatacağım. Fazlasıyla kitap mevcut. Şunu aklımızda tutalım... Osmanlıcılık güdenler bilsinler ki, Alevîler olmasaydı, Anadolu’da Türkler kök salamaz, Osmanlı olmazdı. Osmanlı’yı ne kadar anâsır yekûnu görsen de maya Türk’tür.
Tartışma çoklukla “Kızılbaş” üzerinden çıkar. “Alevîlik” kavramı şurada ne zamandan beri kullanılıyor ki... Safavîlerin ortaya çıkışıyla “Kızılbaşlık” devlete muhalif, Safavî taraftarı görülmüştür. Tarihe girmeyelim şimdi...
Prof. Dr. Hayati Develi’nin yazdığı “Osmanlı Türkçesi Grameri 2” kitabında geçen “Kızılbaş” sözü bir kesimi hop oturtup hop kaldırdı. Hususiyetle “Ali’siz Alevîler” bir fırsat yakaladıklarını sandılar.
Yeniden eski defterler açılamaz. Osmanlı geçmiştir, Safavîler bitmiştir. Şu andaki İran Şiîliği ile bizim Alevîliğimiz arasında bir benzerlik bulamazsınız.
Eğer birileri siyasî malzeme yapacaksa, hiçbir edebî ve tarihî metni kullanamayız, ilmi rafa
kaldırırız.
Cehalet, insanın kendisine zarar verdiği gibi çevresine de zarar verir.
Osmanlı şeyhülislâmlarının siyasî fetvaları yüzünden “Kızılbaşlık” Sünnî kesimde menfî bir anlam taşıyagelmiştir. İnsanların öğrendiklerini, bildiklerini, anladıklarını kısa zamanda değiştiremezsiniz.
Kendilerini, menfî anlam yüklenmiş kesime mensup hissedenler, hücum yerine, kim olduklarını, ne olduklarını anlatma yolunu bulmalıdırlar.
Bunca okumuş, bunca yazmış bir insan olarak Alevîliği anlayabilmek için hususî çaba harcamak mecburiyetinde kaldım. ( “Alevîler ve Bektaşîler Arasında” kitabımda Balkanlarda ve yurt içinde değişik bölgedeki gözlem ve incelemelerimi ayrıntılı yazdım.)
Her menfî söz karşısında feveran etmemek, yalın kılıç çıkmamak; bilmeyenleri, ilmî çalışma yapanları mutlaka anlamak gerekir.
Bu köşede, Prof. Dr. Hayati Develi’nin ders kitabında geçen metin üzerinde duracağım. Bu metin etrafında meselenin esasına ineceğim.
Hayati Develi, Alevîlerin de idolleri arasındaki Yunus Emre’nin adına kurulan enstitünün de başındadır. Kendisi Eski Anadolu Türkçesi üzerine ihtisas yapmıştır. (Doktorayı aynı hocadan aynı dönemlerde tedris ettik.) Hayati Develi’yi tanımasam, bir an düşünebilirdim. Bir “ilim adamı” olarak onun hiçbir art niyeti olamaz.
Hayati Develi’yi aradım. Çok üzgündü. Düşünmediği, aklının ucundan geçirmediği bir mevzuda birden “Kızılbaş” düşmanı ilân edilivermişti.
Basın-yayın organlarımızda ilgili haberciler ne yazık ki, cahilin cahili... Echel! Hiçbir araştırma yapma, bir bilene sorma ihtiyacı duymuyorlar. “Ali’siz Alevî” birini buluyorlar, sözün nereye gideceğini düşünmeden onun fırsatçılığını sayfalara, ekranlara taşıyorlar, insanların zihnini bulandırıyorlar, düşmanlık tohumu ekiyorlar. Bazı derneklerin asıl maksadı ajitasyon...
Prof. Dr. Hayati Devli, en çok ses çıkaran Alevî-Bektaşî Federasyonunun başkan yardımcısı Ali Yıldırım’ı aramış ve durumu izah etmiştir. Ali Yıldırım, Hayati Develi’ye, “Haklısınız hocam.” demiştir. (Yarından sonra devam...)

Yazarın Diğer Yazıları