İYİ Parti AKP ile ortak olabilir mi?

Esas sorunları konuşamadan, bir başkasına takılıp gidiyoruz. Popüler kültür dedikleri şey işte bu. İçinde bulunduğumuz haftanın gündemi, geçim sıkıntısı değil. İşsizlik değil, insanların intiharları ve birbirini öldürmesi de değil.

Peki ne?

Sarayı ziyaret eden CHP'linin kim olduğu ya da İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfi Türkkan'ın partisinin kurumsal söz yetkisine sahip kişisi olduğunu unutarak, insanların ilgisini çekecek, dikkatleri kendisinde toplayacak bir öneri sunması.

Buna göre, eğer parlamenter sisteme dönülürse 5-6 bakanlık karşılığında AKP ile seçim ortaklığı yapılabilirmiş.

Bu söz gündeme düştükten sonra her şey sustu ve bütün dikkatler o tarafa yöneldi.

Ne oluyor?

İYİ Parti Millet İttifakı düzlemini bırakıyor mu?

Yoksa İYİ Parti MHP'nin yerine göz mü dikti?

Halbuki gündemin çok önemli maddeleri vardı. Mesela Sayın Cumhurbaşkanı, ABD'ye giderken Suriyeliler, kendi vatanlarına dönecek fikrindeydi, dönerken ise "varil bombalarının altına atılamaz" hale fikrine gelmişti.

Keza, Suriyelilere 40 milyar dolar harcamıştık ama, ABD'liler bizimkilere petrol teklif etmiş, bizimkiler de "bizim petrolde gözümüz yok" diyerek geri çevirmiştik. Neden Suriye'nin petrolünü alıp, Suriyeliler için harcamamıştık da bonkörlük yapıp, "bizim petrolde gözümüz yok. Bizim derdimiz insanlık" demiştik. Ne alakaydı? Petrol zaten onların değil miydi?

Tartışamadık.

Araya CHP'li birinin saraya gidip gitmediği tartışmasıyla, onun üstüne bir örtü gibi gerilen Lütfi Türkkan'ın altı bakanlık karşılığında parlamenter sistemi dönülmek kaydı ile AKP'ye ortak olunabileceği sözü girdi.

Sonra İYİ Parti Genel Merkezi, bu açıklamanın partinin resmi görüşü olmadığını kamuoyuna duyurmak zorunda kaldı.

Lütfi Türkkan kurumsal olmayan bir görüşü, "şahsi fikrimdir" diye açıklamak yerine, grup başkanvekili sıfatı yokmuş gibi niçin açıklıyor? Bunu bilmek istiyoruz.

Niye bilmek istiyoruz?

Çünkü İYİ Parti'nin tabanını oluşturan seçmen kadrosu pekâlâ biliyor ki, İYİ Parti'nin var olma nedeni; hukuksuzluğa, despotizme, parti içi demokrasiye uyulmamasıdır. Dolayısı ile İYİ Parti; bir itirazın, hak edişin ses yükseltmesiyle ortaya çıktı.

Despotizm karşısında demokrasiyi, zorlamalar karşısında özgürlüğü, adaletsizlikler karşısında adaleti haykırarak kuruldu.

Öyle ki, Genel Başkanı Akşener seçim meydanlarında, dünyanın gözü önünde tehdit edildi. İYİ Parti seçimlere girmesin diye yapılan bütün operasyonlara karşı adliyelerde mücadele verdi.

Bu mücadele, sadece MHP içinde basit bir parti içi mücadelenin yansımalarından ibaret de değildi, aynı zamanda ortağı AKP'de gelişmelerin bir parçasıydı. Dolayısı ile AKP'ye karşı da bir mücadeleydi.

Sonunda CHP'nin kendi milletvekillerini ödünç vermesiyle, seçime katılma haklarını kullandı ve büyük başarı gösterdi. Böylece AKP-MHP çökertme operasyonu tutmamış oldu.

Hatırlayın, Akşener, yaptığı son mitinglerin birinde elinde hapishane valiziyle konuşmasını tamamlamıştı.

Bütün bunlar ortadayken ve bu olumsuz tablonun üzerinden henüz daha birkaç yıl ancak geçmişken, neden AKP ile ortak olacak İYİ Parti?

Haydi kendisi ortak olmak istedi. Lütfi Türkkan'ın önerdiği anlaşmayı da yaptı diyelim. "Fikri hür, vicdanı hür" sürü olmayı sevmeyen, özgür yürekli, başı eğilmez seçmen kadrosunu buna nasıl ikna edecek?

Milliyetçiler, AKP'nin bunca günahına neden ortak olacak?

Onun yarattığı işsizliği, adam kayırmacılığını, yeme içme ve yağma düzenini Lütfi Türkkan nasıl savunacak?

Türk milliyetçileri, AKP'nin yarattığı muhafazakâr burjuvazi ile, onun kapitalist yağma düzeninin bekçisi olabilir mi? Eğer sağlam, davasına sadık bir Türk Milliyetçisi ise vurguncu düzenin ortağı olmayacağımızı bilir. Milletin refah ve mutluluğunu esas alan, Türk Milletinin milli gelirden kazandığı payın olabildiğince her bir Türk yurttaşına eşit dağıtıldığı, "Adalet düzeninin" ülküsünü gönlümüzde yaşatıyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları