Hayatımız Talibanlaşırken... 'Sünnet' kavramı
Taliban Afganistan''a hâkim oldu. Kendilerine göre "şeriat" uygulamaya kalktı. Hedefe kadınları koydu. Onları cemiyetten tecrit etmeye başladı, sonra tarihte günün şartlarına göre uygulanan "kanunlar"ı hayata geçireceklerdir. Allah bilir, "Elle yemek sünnettir." diyerek bir de fetva çıkaracaklardır.
Elle yemek deyince...
Bir Arap ülkesindeyim. İlk gidişim. Bizi yemeğe davet etmişlerdi. Kalabalık bir grup. Sofra kurmuşlar. Masa falan değil. Yere serili örtü üzerinde yiyeceğiz. Bu da bir âdettir. Kabulümüz. İkram da pirinç pilavı. Üç tepsi sıralandı. Lebalep dolu. Üstü de parça et. Sağa sola bakıyorum; tabak, çatal, kaşık, bıçak arıyorum, göremiyorum. Nasıl yenecek? Besmele çektik. Merakla bakıyorum. Elbette elle yediklerini biliyorum. Ama misafiriz, alışkanlığımız yoktur, bize hürmeten kaşık, çatal, bıçak getirirler. Mantık şu: Biz sünnete uyuyoruz. Siz de uyacaksınız. Hiçbir surette pilava elimi sürmedim. Orta üç parmağı ve baş parmağıyla kavrıyorlar, löp löp ağızlarına atıyorlar. Pilav yağlı; kollarına doğru akıyor. (Daha sonra, değişik yerlerde, elleriyle yedikten sonra parmaklarını koltuk altlarına sildiklerini de göreceğim!)
Ünlü fıkıhçı Prof. Dr. Abdulkadir Şener Hocamızdan "Sünnet"e dair bir not aldım. Şu zamanda, dinî ahkâm tavazzuh etmelidir. (Din meselelerine gireli dilim değişti!)
Sünnet kelimesi, Arapça olup sözlükte yol, gidiş tarzı (siyer) ve uygulama gibi anlamlara gelmektedir. Sünnetin iyisi ve kötüsü (sünnet-i hasene ve sünnet-i seyyi''e) olabilir.
Fıkıh usûlünde, sahih sünnet, Hz. Peygamber''in uygulamaları olup İslâm hukukunun ikinci kaynağını teşkil eder ve uyulduğu zaman sevap olan, uyulmadığı zaman günah olmayan dinî bir hükümdür, diye de tarif edilir. Sünnet, Hz. Peygamber''in çoğu zaman yaptığı ve ara sıra terk ettiği dinî işler şeklinde de ifade edilmektedir. Fıkıh kitaplarında; mendup, müstehap ve nafile kelimeleri de sünnetin türleri olarak yer alır. Bunların ortak başlığı "Nevâfil" dir. (Nafilelerdir, yani farz ve vâcip olmayan hükümlerdir.)
Hz. Peygamber''in içinde yaşadığı doğal ve toplumsal şartların gereği olarak yaptığı işler sünnet değildir. Yemesi, içmesi, saç-sakal bırakması ve giyim kuşam biçimi böyledir. (Bkz. Muhammed Ebu Zehra, İslam Hukuku Metodolojisi, Çev. Abdulkadir Şener, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Yayını, 1973, s. 53). Hz. Peygamber yemeği avucuyla yiyor diye bizim de çatal bıçak varken yemeği öyle yememizin sünnete uymak olduğunu söylememiz anlamsızdır.
Hz. Peygamber''in din ve dünya işlerini birbirinden ayırmasıyla ilgili meşhur rivayete göre, hicret ederek Medine''ye geldiğinde bakmış, insanlar erkek hurma ağaçlarında oluşan salkım şeklindeki polen taşıyan dalları alıp, dişi hurma ağaçlarının dallarına, çiçeklerin kolayca aşılanması-tozlaşması için tırmanarak asıyorlar. Hz. Peygamber, "Bunu böyle yapmayın, Allah rızkınızı verir." diyor. O sene mahsul az oluyor. İnsanlar,"Ya Resûlullah, seni dinledik, bu yıl ürünümüz az oldu." diyorlar. Hz. Peygamber de "Siz dünya işlerini daha iyi biliyorsunuz. Ben dinle ilgili bir şey söylersem ona uyun, dünya işlerinizi de bildiğiniz gibi yapın." buyuruyor. (Müslim, Sahîh, No. 2361; İbn Mace, Müsned, 1/201).
Günümüzde ziraat mühendisleri, palmiye gibi uzun olan hurma ağaçlarının boylarını kısalttılar. Artık tırmanmaya ihtiyaç kalmadı. Dişi hurma ağaçlarında aşılama-tozlaştırma (te''bîr) işini sehpa veya uygun merdivenlerle hallediyorlar.
*
"(Müsamahakâr olun) kolaylaştırın; (merhamet edin) zorlaştırmayın; (güzel görün, güzel gösterin) müjdeleyin; (kaba saba davranarak soğutmayın ve) nefret ettirmeyin." (Buhari, İlim, 11)