''Cumhuriyet krizi'' var mı?

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, "Bugün ne yazık ki ülkemizde bir cumhuriyet krizi var" dedi ve gerekçesini de şöyle açıkladı: "Çünkü AK Parti iktidarı; Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurumsal varlığının çürümesini, modern devlet yapısının bozulmasını ve sultancıl bir 19''uncu yüzyıl devletine dönüşmemizi istiyor."

Bu tespitin üzerinden çok geçmeden sarayda düzenlenen bir törende üniformalı polislerin AKP seçim şarkısını çaldığını gördük.

Şaşırdık.

Gerçi ondan önce, Jandarma ve Emniyet kurumlarının başında olan kimseler tarafından, Kılıçdaroğlu''nun İçişleri Bakanı Soylu''ya yaptığı uyuşturucu eleştirisine cevap gelmişti ama en azından parti müziği seslendirmek kadar uç bir davranış olarak algılamamıştı. Parti seçim müziğinin çalınması ve söylenmesiyle, bütün dikkatler oraya yöneldi. İster istemez herkes şu soruyu kendine sordu: Olaylar, kolluk kuvvetlerinin partileştiğinin bir göstergesi miydi, yoksa iktidarın kolluk güçlerini partileştirme gayreti miydi?

Kim bilir, belki de Akşener''in işaret ettiği gibi "Cumhuriyet krizinin" seçime giden Türkiye''de kendini dışa vurmasıydı. Ancak şurası bir gerçekti: "Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurumsal varlığının çürümesine" işaret eden önemli bir göstergeydi.

Neden böyle söylüyorum?

Çünkü epey bir süredir, AKP ve çevrelerinde yüksek sesle dillendirilen, topluma sunulan ve bir bakıma toplumun reflekslerini sınayan olaylar yaşanmaktadır. En son örneği, Mahir Ünal''ın ortaya koyduğu görüşlerdir. Bu görüşler, paralel eğitimcilerin, İslamcı olarak devşirdikleri gençliğin zihnine yazdığı siyasal düşünce setlerinden bazılarıdır.

Ünal gibilerin yaşadığı bu olguya, sosyolojide; kültürel asimilasyon denir. Düşünebiliyor musunuz, kişi kendi ana diline dönüşü, bozulma ve yabancılaşma sanıyor. Demek kendi kültür kodlarından kopup karşıya (kendisinin olmayan yabancıya) evrilmiş ve kendinden öyle uzaklaşmış ki, aynada gördüğü görüntüsünü başkası sanıyor.

Bu açıklamayı bir kenara koyup konuya dönersek, AKP önderliğinde, Cumhur ortaklarının hepimizden sakladığı gizli bir ajandası mevcut olabilir. Nedir o derseniz, yine Akşener''in tespitlerine döneceğiz.

"Sultancıl bir 19 yüzyıl rejimi."

Zaten Partili Cumhurbaşkanlığı''nın uygulaması bu tanıma tıpatıp benziyor. Bir çeşit saltanat gibi. Her şey tek kişinin emrinde. Bu zihniyete göre saltanat ve taraftarları meşru, muhalefet İttihatçılar gibi hain.

Türkiye, demokratik bir hukuk devleti olmaktan öyle bir savruldu ki, siyasal yaşanmışlıkların da gösterdiği gibi adeta bir polis devletine dönüştü. Polis, milletin hak ve hukukunu koruyan, kamu düzeninin sağlayıcısı, millet adına devletin kolluk gücü iken, iktidarın propaganda aracına dönüştürüldü. Emniyet kurumu bunu hak etmiyor. Siyaset, herkesin polisi olacak bir anayasal düzeni kurmakla görevli. Kendisini göreve getiren anayasa ve yasalar, neyi nasıl yapacağını ortaya koymuş durumda. İktidar, yasaya göre seçildiğini ve yasaya uygun olarak görev yapması gerektiğini unuttu.

Meşru zeminde kalmak demek, yasal alanın dışına çıkmamak demektir.

"Sultancıl bir 19. yüzyıl rejimini" epey geride bıraktık sanıyorduk ama heveslileri varmış. AKP yöneticileri, ideolojik kalıp yargılarını ve düşünce setlerini gözden geçirmelidir. 20 yıllık iktidar süreci ve devlet tecrübesi buna yeter. Bu sebeple yasal alana dönmeli ve her şeyi meşruiyet alanının içinde yapmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları