BOP Projesi'nin ortaklığı sürüyor mu?
Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın; "Kısa vadeli hedefleri İstanbul seçimi. HDP seçmeninin bir kısmının AKP'ye oy vermesi veya hiç sandığa gitmemesi hedefleniyor. Uzun vadeli hedef ise ABD güdümünde Suriye'nin kuzeyindeki PKK/YPG yapısının kabullenilmesidir. 'Al Suriye'nin kuzeyini ver İstanbul'u oyunu' oynanıyor." cümlesine okkalı bir itiraz gelmedi.
Büyük ihtimalle de gelmeyecek.
Çünkü AKP sadece Türkiye'nin düzenini değil, tarımını, sanayisini, ekonomisini ve milli dış politik kazanımlarını da yıktı.
Davutoğlu'nun danışmanlığı ve dışişleri bakanlığı dönemlerinden başlayan sözde "kazan kazan" politikası, ABD yandaşlığı sebebiyle ABD lehine bugünkü duruma geldi.
Türkiye elini kolunu sallayamaz halde.
Aynı şekilde Ege adalarındaki Yunan işgaline karşı, hem sessiz kalan ve hemde işgalleri görmezden gelen iktidar, konu ile ilgili sorulan sorulara da olması gereken cevapları vermekten kaçınmıştı.
Ne demişti?
Hatırlayın.
"Oralar ada değil kayalık.."
Peki, Güney Kıbrıs Rum yönetiminin gözümüzün önünde ve aynı zamanda içine baka baka; önce Mısır, İsrail; sonra ABD ve Fransa ve hatta el altından güya işbirliği içinde bulunduğumuz Rusya ile yaptığı ikili görüşmelerle Türkiye'yi tehdit edecek boyuta ulaştığını da unutmayalım.
Bir şeyi daha hatırlayalım.
Annan Planı.
Rahmetli Denktaş'ı devre dışı bırakarak ve hatta ona karşı açıktan tavır alarak, "yes be anam" deyip Annan Planını onaylayanların gene AKP iktidarlarının olduğunu hatırlayalım.
Akdeniz ve Ege'de meydana gelen bu çevirme, Türkiye'yi dışlama ve hatta mümkün olursa Ege'de kıpırdayamaz hale getirme politikalarının sonuç verdiğini, ülkemiz aleyhine sıkıntılı bir süreçle karşı karşıya bulunduğunu da görelim.
Ege adaları, Suriye ve Akdeniz'de, şimdi bir de İran-ABD geriliminde açmaza düşürülen Türkiye, bir taraftan da ekonomik kriz, yüksek enflasyon, ağır dış borç ve ekonomik durgunlukla boğuşmakta diğer tarafta konu ettiğimiz dış politik süreçlerle mücadele etmektedir.
Son gelinen noktada işin içine bir de terör örgütünün lideri sokulmuştur. Terör örgütü hem içte, hem dışta ve özellikle de Türk-ABD ilişkileri bağlamında Suriye'de düşmanımızdır.
Suriye'de ABD tarafından bilinçli olarak oluşturulan ve cephane ve eğitim ile desteklenen PYD/PKK etki alanına güya müsaade etmeyecektik. Öyle ki Fırat'ın Doğusu'na "bir gece ansızın gidecektik." Öyle değil mi?
Ama gidemedik. Bu saatten sonra gitmemiz de pek mümkün görülmüyor.
Geldiğimiz noktada, şimdi İktidar, anlaşıldığı kadarıyla yeni bir politik değişime gidiyor.
Ne yapıyor?
Terörist başını yeniden devreye sokarak, Suriye bölgesinde Ümit Özdağ'ın söylediği şeyi yapmaya çalışıyor.
Bunun için İstanbul seçimlerinin hemen öncesinden başlayan ve ilk mesaj içeriği Suriye'deki PYD bölgesiyle ilgili olan açıklamaları yaptırıyor.
Seçim sürecinde de bu ortaklığın Türkiye'deki iç pratiğine yönelik çabalar kamuoyuna sunuluyor. Davutoğlu'nun Uluslararası İlişkilerden devşirdiği teoriyle "kazan kazan" politikası işletiliyor.
"Sen beni iktidarda tut, bunun içinde siyasi seçmen desteği ver, ben de senin Suriye'nin Kuzeydoğusunda ABD tarafından oluşturulan durumuna yumuşak geçişle destek vereyim" şeklinde özetlenecek bu durum, Özdağ Hoca'nın tespitlerini yabana atmamamız gerektiğine işaret ediyor. Burada asıl soru şu: "Büyük Orta Doğu Projesi'nin" halâ ortağı mıyız?